NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE YAPILAN ZÜLUMLERİN SEBEBİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE YAPILAN ZÜLUMLERİN SEBEBİ Empty
MesajKonu: BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE YAPILAN ZÜLUMLERİN SEBEBİ   BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE YAPILAN ZÜLUMLERİN SEBEBİ Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 8:05 pm

Bunca zaman kendisine tazyik yapılan Bediüzzaman Hazretleri bu tazyikin sebebini, Cumhur­başkanına yazdığı bir istidasında şöyle beyan eder:


«Reis-i Cumhura gönderilen istidanın zeyli­dir ki, mecbur oldum yazmağa.


Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi; Mustafa Kemal’in dostluğu ve taraf­girliği vesi­le­siyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki: Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası ke­silmiş bir adam hakkında otuz sene ev­vel bir Hadîs-i Şerifin ihbarıyla, Kur’ana zararlı öyle bir adam çı­kacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam oldu­ğunu zaman gösterdi.


Ben de beşyüz seneden beri kahra­man­lığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kah­ra­man bir ordunun şe­refini ve zaferini, hilaf-ı haki­kat olarak M. Kemal’e vermediğim. Kemal’e vermedi¤im; için, garaz­kâr dost­ları beni yirmi senedir bahanelerle tazib edi­yor­lar.


Evet mahkemede isbat ettiğim gibi; şe­refler, müsbet hayırlar, maddi manevi ga­nimetler or­duya ce­maata verilir, tevzi edi­lir; kusurlar, menfi icraat­lar başa, reise ve­rilir diye bir kaide-i haki­katla, kah­raman ordunun ve bilfiil asker ve asker ba­şında çalı­şan cesur zabitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Ke­mal’e verilmez. Belki kusurlar, hatalar yalnız ona ve­rilir diye beni onu sevmemekle itti­ham edenleri, kahraman orduyu sevmemekle ve şe­ref­lerini kır­makla ittiham edip onlara hain-i millet nazarıyla bakıyorum.


Bu hakikatı mahkemede isbat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da isbat et­meye hazı­rım. Ben bu mübarek milletin bahadır ordu­sunun mil­yonlar ef­radı ve zabitlerini severim. Hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği ka­dar muha­faza ediyo­rum. Benim karşımdaki garaz­kâr muarızlarım, bir tek adamı sevmek yo­lunda, mil­yonlar efrada ma­nen ihanet, belki adavet ediyorlar.


Evet çok emarelerle bildik ki; bana hü­cum eden­leri tahrik eden, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığım­dır. Başka sebebler bahanedir. Bunun için mecbur ol­dum ki, o muarızlarıma de­rim: O beni taltif etmek ve bütün vilayat-ı şarki­yeye vaiz-i umumî yapmak için Ankara’ya istedi. Ben oraya git­tim. Bu gelen üç madde, beni onun dost­luğundan vazgeçirdi. Yirmi sene inzi­vada azab çektim, dünya­larına ka­rışmadım.


Birinci Madde: Bir hadîs-i şerifin, âhir­za­manda an’anat-ı İslâmiyenin zara­rına çalışacak diye ha­ber verdiği adam, bu oldu­ğunu ef’aliyle gös­ter­mesi­dir. Ben otu­zaltı sene evvel o Hadîsi tefsir etmiş­tim. Aynen bu adama mânası çıkmış. Mahkemedeki müdafaatımın “Üçüncü Esas”ında izahı var.


İkinci Madde: Bir şeyin vücudu ve ta­miri ve ha­yatı, ona ait bütün erkân ve şera­itin vü­cuduyla olabil­mesi; ve o şeyin ademi ve tah­ribi ve ölmesi, bir tek şartın bozul­masıyla olduğu bir kaide-i ha­ki­kattır. Umumun dil­lerinde “Tahrib, tamirden çok kolaydır” diye darb-ı mesel olmuştur.


Bu kat’i kaideye binaen, meydanda gö­rünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar o ku­manda­nın ha­tasından ve ehemmiyetli şeref­ler ve zafer­ler ise ordu­nun kahraman­lığın­dan geldiğinden; o fenalık­ları ona, o iyi­lik­leri orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak cemaatın hayrını baş­taki bir ferde ve o ferdin şerrini cemaata vermek deh­şetli bir hak­sızlık olmasıdır.


Üçüncü Madde: Cemaatın hayrını ve or­du­nun zaferini başa vermek ve o başın ku­su­runu cemaata isnad etmek ise, binler ha­yır­ları birtek hayra indir­mek ve birtek ku­suru binler kusur yapmaktır. Çünki nasıl bir ta­bur bir dehşetli düşmanı öldürse, her­bir ne­feri bir gazilik rütbesini alır ve yalnız bin­ba­şısına verilse, binden bire iner, bir tek gazi olur. O binba­şının hatasıyla zalimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse, o bir tek katil bin cina­yet hükmüne geçerek bin neferi me­sul eder ve cezaya çarpar.


Aynen öyle de: Meydandaki görünen ehem­miyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama ve­rilmezse, beş­yüz belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestli­ğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şe­re­fini ve Kur’an bay­raktarlığını kılınçlarıyla ve kan­la­rıyla imza­layan bir orduya havalesiyle, o kusurlar binler derece ve erkânları adedince ziyade­leşir, o ordu­nun pek parlak mazisini deh­şetli karartır ve bu asrın ordu­sunu, geçen asırların aynı orduları önünde mah­cub ve mesul eder. Ve mevcud şeref­ler, zaferler tek adama verilse binler derece küçü­lür, erkân ve efrad ade­dince gazilik ve hayırlar bir tek hük­müne geçer söner, daha kusurlara karşı kef­faret-üz zünub olmaz.


İşte bu sebebler içindir ki; ben onun dostlu­ğunu bırakıp, onun yerinde, ehemmi­yetli bir za­manda içinde bulunduğum ve te­sirli hizmet etti­ğim o or­dunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehem­miyetli şe­refini muhafazaya Risale-i Nur ile ça­lış­tım.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 284)


Âhirzamanda çıkan nifak cereyanının ma­hiyetini, Risale-i Nur’un ikazıyla anlayanla­rın, o cereyandan alâ­kala­rını keseceklerini an­latan Bediüzzaman Haz­retleri diyor ki:


«Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahi­yeti ne olduğunu, en başta ve en zi­yade alâ­kadar ve en son on­dan vazgeçecek adamla­rın ellerine kat’i hüccet­ler gös­te­ren ve isbat eden Risale-i Nur geç­mesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdi­sedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ idam ol­salar, Din-i İslâm cihetiyle yine ucuz­dur.» (Şualar sh: 339)


Kur’an (19:82) âyetinde remzî bir mânâ ile; anar­şist­lerle, onları yetiştirenler arasında zıt­laşma olaca­ğına bir işa­ret vardır.


Âhirzamanın dehşetli fitnesinden üm­meti ikaz eden ri­vayetlerin çoğu müteşabih ol­duğun­dan, tevil ve tabiriyle izah edilmeleri ge­rekiyor. Bu hadîslerin, her as­rın insanla­rına ba­kan mânâ külliyetleri vardır. Bediüzzaman Hazretleri bu hadîslerden bir kısmını, tâ Osmanlı Devleti zamanında yani 1907 sene­sinde bazı sualler üzerine ele ala­rak bazı tevil ve izahlarını yap­mıştı. O zaman bu tevillerin mânâsına uygun olacak hiçbir hâdise de yoktu. Aradan hayli seneler geçtikten sonra, Risale-i Nur’daki hassaten Beşinci Şua’daki kı­ya­met alâmetlerine dair müteşabih hadîslerin teville­rini bazı adli­yeciler ele alarak Mustafa Kemal’e ve bir kısım inkılâplarına tatbik ederek suç gös­termek iste­diler.


Halbuki hukuk anlayışında, kanun ma­kab­line şa­mil olmaz. Yani, kanundan önceki za­mana tatbik edil­mez. Diğer bir ifade ile, kanun­suz suç olmaz. Hem açık olmayan ifade­lerden, tahmin yoluyla ceza veril­mez. Hem hakaret ve teca­vüz olmayarak mücerred fi­kir ve kanaat beyan etmek, hürri­yet rejimlerinde suç sayıla­maz. Aksi halde hürriyet rejimi­nin temel unsur­larından olan din, vicdan ve fikir hürriyet­leri ihlal edil­miş olur. İşte bu esaslara aykırı bir suçlamaya ce­vap verirken, bu hakikatı ve esas­ları nazara veren Bediüzzaman Hazretleri ay­nen şöyle diyor:


«Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuv­ve­timiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyo­ruz, amel etmiyo­ruz, istemiyo­ruz. Red başka, ka­bul etmemek başkadır, amel etmemek daha baş­kadır. Hazret-i Ömer’in (R.A.) taht-ı hükmünde.A.) taht-› hükmünde;, ka­nun-u adalet-i şer’iyesini reddet­meyen ve ilişme­yen Yahudilere, Nasara’ya ilişmiyordu­lar. Demek kabul etmemek, tas­dik etmemek, idarece bir suç teşkil etmi­yor ki; o çeşit mu­halifler ve münkir­ler, en kuvvetli pa­dişah­ların ida­resi ve siyaseti altında bulunmuş­lar. İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur’un şakirdlerin­den en müdhiş bir mu­ha­lif ve rejim müessi­sini tel’in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mef­kû­resine ka­nu­nen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fi­kir, onları tebrie eder.» (Kastamonu Lâhikası sh: 265)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
 
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE YAPILAN ZÜLUMLERİN SEBEBİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bediüzzaman Hz leri Aleyhi Yapılan İki iddeaya (iftiraya) Cevabdır
» RADYO VE TELEVİZYONLA YAPILAN TAHRİHBATLAR
» KASTAMONU LAHİKASI ÜZERİNDE YAPILAN TAHRİFLER
» Yahudilik Hakkında Kur'an Ve Risale-i Nurdan Yapılan Tesbitler
» Bediüzzaman'ın eniştesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: RİSALE-İ NUR ÖZEL BÖLÜM :: AHİRZAMAN VE KIYAMET ALAMETLERİ ÖZEL BÖLÜM-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar