İşte mezkûr açık kaideleri aşarak, Bediüzzaman bu tevilleriyle Mustafa Kemal’e ve rejimine hücum ediyor diyerek ve kanunu geçmişe şamil kılarak ve sarih olmayan küllî ifadeleri, açık şekle çevirip isim ilave ederek yazılan bir mahkeme kararından şayan-ı dikkat ve ibret bir örneği veriyoruz.
26/12/1985 tarih ve 85/114 esas, 85/186 karar sayılı İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi kararının bir kısmı aynen şöyledir:
«Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere:
Deccal (âhir zamanda gelecek ve Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesada verecek çok kötü ve dine ait hiçbir gerçeği, Allah’ın varlığına hiçbir delili kabul etmemek yolunda olan dehşetli bir şahıs) hakkındaki Hadîslerde bahsedilen şahsın Atatürk olduğunu zaman göstermiştir. Atatürk, İslâmların deccalı olan Süfyandır.
Atatürk, İslâm şeriatının tahribine çalışmıştır, mağrur, firavunlaşmış, Allah’ı unutmuştur.
“Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmıyacak” Hadîsine uygun olarak, Atatürk zamanında “Allah Allah” diyen tekke, zikirhane ve medreseler kapanmış, ezan Türkçe okunmuştur.
“İslâm Deccalı ölünce ona hizmet eden şeytan, İstanbul Dikilitaş’da o öldü diye bütün dünyaya bağıracak” Hadîsine uygun olarak, Atatürk’ün ölümü radyo ile dünyaya duyurulmuştur.
“Süfyan su içecek, eli delinecek” Hadîsi, Atatürk’ün rakıya mübtela olacağını, bu yüzden hasta olacağını ve israf yapacağını göstermiştir.
“Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında bu kâfirdir yazılmış olur” Hadîsine uygun olarak Atütürk kanun zoru ile herkese şapka giydirmiştir, fakat şapka da secdeye gittiği için istemiyerek giyenler kâfir olmamışlardır.
“Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar kendilerine secde ettirecekler” Hadîsine uygun olarak, Atatürk kendisine ve heykellerine baş eğdirmektedir.
“Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki kimse nefsine hâkim olmaz” Hadîsine uygun olarak Atatürk devrinde dans, tiyatro gibi kadınlı erkekli oyunlar, gayr-ı meşru oyun ve eğlenceler, büyük günahlar ve âdetler ortaya çıkmıştır.
Atatürk devrinde, ordu ve millet tarafından yapılanlar, haksız olarak Atatürk’ün şahsına mal edilmiştir.
Atatürk devrinde kanun perdesi altında herkesin vicdanına, mukaddesatına, kıyafetine müdahale edilmiştir.
Millet mağlubiyet hengâmında gizli ve dehşetli mahiyetine bakmıyarak Atatürk’ü alkışlayıp başına koymuştur. Fakat ordu ve dindar millet, gerçeği görecek ve Atatürk’ün yaptığı bu dehşetli tahribatı tamire çalışacaktır.
Atatürk fiilleriyle İslâmiyet an’aneleri aleyhine çalışmıştır.
Atatürk Ayasofya Camiini puthaneye, Meşihat Dairesi (Osmanlı Devleti’nin diyanet dairesini) kız lisesine çevirmiştir.»
İşte aynı şekliyle ve şahıs ismi açıkça ve tekraren zikredilerek ve Bediüzzaman’a atfedilerek yapılan bu beyan, herhalde hayretle karşılanacak acib ve garib bir tevcihtir.
Bu şekilde bir tatbikatın da Bediüzzaman, Afyon Mahkemesinde makam-ı iddia tarafından yapıldığını görerek gerekli cevabı vermiştir. Makam-ı iddia şöyle demişti: “Süfyan ve bir İslâm deccalı, Mustafa Kemal olduğu Beşinci Şua’da anlaşılıyor.”
Bediüzzaman ise cevabında:
«Beşinci Şua, küllî bir surette çok zaman evvel müteşabih bir hadîsin bir te’vilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’i cevabı verilmesi; bu zahir yanlışı ve medar-ı mes’uliyet olması büyük hata olduğunu gösteriyor. Eğer mes’uliyet varsa bu ince, küllî mânâyı böyle cüz’î bir şahsa tatbik edip mahkemede teşhir eden kimse mes’ul ve suçlu olur.» (Şualar sh: 417) ... diyerek müdafaada bulunmuştur ve nihayet aynı mahkeme beraet kararını vermiştir.
Şimdi de bahsi geçen müteşabih hadîslerden tevili yapılmış birisini örnek olarak verelim:
«Hem büyük Deccal’ın, hem İslâm Deccalı’nın üç devre-i istibdadları mânâsında üç eyyam var.
Bir günü; bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapılmaz.
İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır.
Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz.
Dördüncü günü ve devresi adileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır. diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş.» (Şualar sh: 587)