“İnsanların en hayırlısı insanlara en çok faydası dokunandır.”
İnsanlara faydalı olmaya teşvik eden bu hadis-i şerif inanan insanı yönlendiren en güçlü faktörlerden biridir.
İnsanların ebedî saadeti kazanmasına yönelik iman ve Kur’ân hizmeti gibi mânevî dünyaları imar eden hizmetler, hizmetlerin en büyüğüdür. Bir hadis-i şerif bunu, “Bir kimsenin imanının kurtulmasına vesile olman senin için sahralar dolusu kırmızı koyunlara sahip olmak ve onları sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır” buyurulmuştur.
Bunun yolu ise İslâmı hakkıyla öğrenip en güzel şekilde anlatmaktan geçer. Kalplere hidayet vermek ise tamamen Allah’a aittir.
Önemli olan bu yolda gayret gösterebilmek, yapılması gerekenleri eksiksiz yapabilmektir. İbrahim Aleyhisselâmı ateşe attıklarında karıncayı su taşırken görmüşler. “Nereye böyle?” dediklerinde, “İbrahim Aleyhisselâmı ateşe attılar. Ben de ateşi söndürmek için su götürüyorum” cevabını vermiş. “İyi ama,” demişler. “Bu azıcık suyla hiç o kos koca ateş söner mi?” dediklerinde karınca şu ibretli cevabı vermiş: “Benim vazifem gücüm yettiğince su taşımaktır. Ateşi söndürüp söndürmemek ise Allah’a aittir.”
“Nereye gidiyorsun?” “Kâbe’ye.” “İyi, ama bu küçücük ayaklarla o uzun yollar nasıl katedilir?” “Hiç olmazsa o yolda ölürüm ya” diyen karıncanın cevabı da bu açıdan son derece önemli.
O büyük peygambere birgün ateşe tapanlar misafir olmuşlardı. Cömertti Hz. İbrahim. Yedirdi, içirdi. Çok memnun kalmışlardı. O ikram, izzet altında da kalmak istemediler. Ayrılırken, “Ey İbrahim, bize bunca ikramda bulundun. Yedirdin, içirdin. Teşekkür ederiz. Senin de bizden bir arzun varsa, söyle yapalım.”
Onların hiçbir şeylerine ihtiyacı yoktu Hz. İbrahim’in. Şefkat dolu kalbi ateşte yanmalarına razı değildi. “Sizden ne arzum olabilir ki, Rabbime bir secde etmenizi istemekten başka” dedi.
Renkleri kaçtı ateşperestlerin. “Nerden teklif ettik?” dercesine de birbirlerine bakıştılar. Ne yapacaklardı şimdi? Yıllardır tapageldikleri inançlarından mı vazgeçeceklerdi? Hani Hz. İbrahim gibi izzet ve ikram sahibi birisi de üzülmezdi. Sonunda aralarında fısıldaşıp kendilerince bir orta yol buldular: “Şeklen secdeye varmakla birşey olmaz. Dinimizden mi çıkmış oluruz, içten olmadıktan sonra? ”
“Peki, İbrahim,” dediler. “Nasıl olacaksa göster şu secdeyi de biz de öyle yapalım.”
Sevinçten uçacak hâle gelen İbrahim Aleyhisselâm öne geçti. “Allâhüekber” diyerek secdeye vardı. Onlar da peşinden “Allâhüekber” sadasıyla birlikte secdeye vardılar. Hz. İbrahim Rabbine yalvarıyordu: “Yâ Rab, buraya kadar ben getirdim. Bundan sonrası da Sana ait.”
Cenâb-ı Hak bu hasbî duâyı karşılıksız bırakmadı. Ateşperestlerin kalblerini yumuşattı, inançsızlıklarını bütün çirkinliğiyle önlerine serdi, âlemlerin Rabbine secde etmenin zevkini tattırdı, onlar da hep birlikte îmana geldiler.
Demek, önemli olan hasbîlik, ihlâs ve samimiyet. Bunlar çoğu kere meyvelerini dünyada dahi verirler.