Bediüzzaman Hazretleri daima Peygamberimiz’in (A.S.M.) tavsiyeleri dairesinde tercihler yaptığı ve âhirzamana ait müteşabih rivayetleri en ince mânâsıyla ve tam isabetli anladığı, hâdiselerle de müeyyeddir. Cumhuriyetin kuruluş senelerinde Ankara’ya davet edilip giden Bediüzzaman Hazretleri, orada gördüğü acib bir durumu şöyle anlatır:
«1338’de Ankara’ya gittim. İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müdhiş bir zendeka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm.» (Lem’alar sh: 177)
Bediüzzaman’ın Ankara’ya gidiş gayesi ve karşılaştığı maniler ve nihayet yaptığı tercihi, Tarihçe-i Hayatında şöyle kaydedilmiştir:
«Bediüzzaman; İlâhî kudretin tecellisiyle ve ihsanıyla, böyle en elzem bir vakitte, dine revaç verebilecek bir teşekkülün zuhuru dolayısıyla ve kendisi de beraber çalışmak ümidiyle Ankara’ya gelmişti. Avn-i İlâhî ve mucize-i Peygamberî ile düşman taarruzlarını def’eden ve milletin idaresinin başına geçen yeni Hükûmet-i Cumhuriyede, doğrudan doğruya Kur’an’a istinad eden ve Âlem-i İslâm’ın vahdetini nokta-i istinad yapacak ve İslâmiyet’in hakikatında mevcud kuvve-i ulviye ile maddi ve manevi medeniyeti meydana getirecek bir niyet ve gayeyi bulundurmak ve aşılamak üzere mecliste çalışıyordu. Fakat pek kuvvetli mâniler karşısına çıktı. Âlem-i İslâm’ı alâkadar eden ve bin üçyüz yıllık ümmetin, dehşetli tehlikesinden istiaze ettiği (Allah’a sığındığı) bir zamanı ve fitneyi ateşlendireceklerin kimler olduğunu anlamış bulunuyordu. Bir gün riyaset odasında, M. Kemal Paşa. Kemal Pafla; ile iki saat kadar konuştular. İslâm ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak emeliyle, Şeair-i İslâmiyeyi tahrib etmenin, bu millet ve vatan ve Âlem-i İslâm hakkında büyük zarar tevlid edeceğini; eğer bir inkılâb yapmak icab ediyorsa, doğrudan doğruya İslâmiyet’e müteveccihen Kur’an’ın kudsi kanun-u esasîsi noktasından yapmak lâzım geldiği mealinde ihtarlarda bulunur.» (Tarihçe-i Hayat sh: 145)
«M. Kemal Paşa itiraz ile, içindeki niyet ve hâlet-i ruhiyesini ifade ile, Bediüzzaman’ı kendine çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman’a meb’usluk, hem Dar-ül Hikmet’teki eski vazifesini, hem Şark’ta Şeyh Sünusî’nin yerine vaiz-i umumî, hem bir köşk tahsisi gibi teklifler yapar.
Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da te’vilini söylediği Hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının Âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür.
Ve yine gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan Hizb-ül Kur’an hakkında, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” tavsiyesine müraatla, Ankara’da teşrik-i mesai edemiyeceği için, kendisine tevdi edilmek istenen meb’usluk, Dar-ül Hikmet-il İslâmiye gibi Diyanet’teki azalığı, hem Vilayat-ı Şarkiye vaiz-i umumiliği tekliflerini kabul etmez.
Kendisini fikrinden vazgeçirmek için çalışan ve Ankara’dan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir kısım mebusların da arzularına uyamıyacağını bildirerek Ankara’dan ayrılır, Van’a gider. Ve orada hayat-ı içtimaiyeden uzaklaşarak Erek Dağı eteğinde, Zernebad Suyu başında bir mağaracıkta idame-i hayat etmeye başlar.» (Tarihçe-i Hayat sh: 147)
Mevzumuzla alâkadarlıkta gayet manidar ve اِنَّ السَّعِيدَ لَمَنْ جُنِّبَ الْفِتَنَ cümlesinin üç defa tekrarlanması ile mühim bir noktaya dikkati çeken bir hadîs de mealen şöyledir:
«Said, fitnelerden uzakta kalandır. Said, fitnelerden uzakta kalandır. Said, fitnelerden uzakta kalan ve fitneye maruz kalıp da sabreden kişidir. Fitneye başlayan ve çalışanın vay haline!» (Tac Tercemesi cilt:5 hadîs:913; Ebu Davud fiten/2; Ramuz-ul Ehadîs 100)
Bu hadîsin verdiği ders ile alâkalı olarak; Bediüzzaman Hazretleri kendine yapılan ve daima sabırla karşıladığı pek çok su-i kasdlardan birini şöyle anlatır:
«Gizli düşmanlarımız hükûmetin ehemmiyetli ve birkaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla, Menemen ve Şeyh Said hâdisesi gibi bir hâdise çıkarmak için bütün kuvvetiyle en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda her desiseyi istimal ettiler. Gördüler ki Eski Said yok, yenisi ise her şeye tahammül ediyor; o planı sair su-i kasdlere ezcümle zehir vermeye tebdil ettiler. Hıfz-ı İlahî onu da akîm bıraktı. Şimdi o münafıklar resmen hükûmetin nüfuzunu, benden halkları ürkütmek ve vaz geçirmek için burada dehşetli bir propaganda ile istimal ediyorlar. Fakat siz hiç telaş etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam eder. Gittikçe fütuhat-ı nuriye tevessü’ ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-I sh:147)
..diyerek sabırlılık ve müsbet hareket etmek dersini fiilen gösteriyor.