İmam-ı Ali’nin (R.A) ahirzaman fitnesine bakan ve mecaz ifadelerle herkesin dikkatini çeken şu gelen ikazına dikkat etmek elzemdir. İmam-ı Ali Hazretlerinin nazara verdiği metinlerini ele alarak muzmer manalarını, yani süfyan cemiyetinin rivayette nazara verilen duhaniyetin (Bk: İslam Prensipleri Ansiklopedisi 710/1.p) dehşetli hususiyetlerini nazara veren yazı aynen şöyledir:
“Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, Kaside-i Ercuze’sinde
اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيراً
deyip, bu zamanda tamim edilen ecnebi harflerine bakıp, bu cümledeki harflerin cifrî ve ebcedî rakamlarının
bu zamana parmak basmalarıyla vaki’ cereyan-ı küfriyaneye işaret ettiği gibi;
hem Ercuze’sinde, hem Ercuze’yi teyid ve takviye eden Kaside-i Celcelutiye’sinde sarahata yakın
تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرّاً بَيَانَةً تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرّاً تَنَوَّرَتْ
fıkrasıyla,
o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur’a ve müellifine hususî iltifatını;
اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُوراً وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ
deyip,
âhirzamana kadar Risale-i Nur’un bedi’ bir surette ışık vermesini ve yanmasını
dua ve niyaz eden ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın en mühim bir şakirdi ve ulûmunun birinci naşiri olan Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, bidayet-i İslâmda Kur’anın aleyhine açılan çok kapılara karşı mübarek ism-i a’zamı şefi’ tutup kahramanane ve merdane hakaik-i şeriatı ve esas-ı İslâmiyeti muhafazaya çalıştığı gibi,
âhirzamanda bütün bütün Kur'ana muhalefet eden zendeka cereyanına karşı, aynı ism-i a'zamı şefi' ve melce' ve tahassüngâh ittihaz edip cerhedilmez Kur'anın i'cazından gelen ve hâtem-i mu'cizeyi gösteren Risale-i Nur'un sönmez nuruyla ve susmaz lisanıyla şecaatkârane mukabele ve mukavemet edip,
yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri kurutan zendeka nârını, ism-i a'zamın kibriyalı, azametli nuruyla ve İsm-i Rahman ve Rahîm'in şefkatli ve re'fetli tecellisinden nebean eden âb-ı hayat ile söndüren; ve
yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ çiçeklerine mukabil,
dağlarda ve kırlarda sema yağmuru ve rahmetiyle
hararete mütehammil ve şiddet-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren
Risale-i Nur'u görmesi ve şefkatkârane ve tesellidarane ve kerametkârane bakması, Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın makam-ı velayetinin iktiza ettiğini hakkalyakîn gösterir.”(Lem’alar sh: 447)
Bu kısımda geçen: yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri kurutan tabiri, sinsi ve gizli süfyaniyet cereyanının ictimaiyattaki sinsi ifsadatından ikazdır.
çiçekleri kurutan mecaz ifade dahi, yeni neslin ruhunu söndürüp ifsad eden felaketinden ikazdır.
yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ çiçeklerine ifadesi ile, süfyaniyeti müdahale ettiği resmiyet dairesinde İslamî tedrise hulul ile yeni neslin ifsad edildiğine dikkat çekilir.
dağlarda ve kırlarda sema yağmuru; bu tabir dahi, gayr-i resmiliği ve ilhamen yazılan Risale-i Nurun merkezî irşad tarzına işaret eder.
hararete mütehammil ve şiddet-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren Yani: Fitne-i Ahirzamanın tesirinde kalmayan ve kalben nefret eden kemalatı verip mağlup olmayan manasını anlatır.
Osmanlının son devresindeki dar-ül fünunun, yani İslam Üniversitesinin gizli fitnelere karşı feraset-i imaniyeyi ve İslamiyeti koruyacak hamiyet-i diniyeyi vermesi gerektiğine dikkati çeken Bediüzzaman Hazretleri şu ikazı yapıyor:
“Bu âlem-i İslâmın âlem-i küfre karşı en ileri karakolu şu dârülfünun idi.
Lâkayd ve gafletlikle hasm-ı tabiat-yılan
Gediği açtı cephenin arkasında, dinsizlik hücum etti, millet epey sarsıldı. En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinan.
En mütesallib olmalı. En müteyakkız olmalı yahut o dar olmamalı, İslâmı aldatmamalı. İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma'kes-i nur-u iman.” (Sözler: 732)
Bu çok ehemmiyetli ikaz, yani milletin bütünüyle idare kadrosunu İslam istiklâliyetinin teminatı olacak temel unsur olan milli eğitimin ciddiyetini nazara verir.