Şahit: Tillolu Şeyh Cemil Efendiden naklen:
Şeyh Cemil Efendiden bu hatırayı nakleden Adıyamanlı merhum H.Mahmud Allahverdi'dir. Şöyle dedi: (Bizzat H. Mahmuttan ben dinledim)
"1956 Ekim ayıydı, tahmin ediyorum.. Eniştem Ahmed Hamdi Hz. Üstad'ın ziyaretine gitmiş, gelmişti. Üstad, ona: "Nurşinli Şeyh Masuma selam söyle" demişti.
Eniştem: "Şeyh Seyda mı?" diye sormuş.
Üstad: "Yok, Şeyh Ma'sum!." demiş.
Eniştem döndü, bu selamı nasıl tebliğ edelim diyordu. Korkma ben gider, tebliğ ederim dedim.
Küçük kardeşim de Siirt'te askerdi. Evvela Siirt'e gittim. Kardeşimi gördüm. Sonra Tillo'da Şeyh Cemil Efendinin ziyaretine gittim.
Şeyh Cemil Efendiye; Üstad Hz.lerinin bir selamını Şeyh Ma'suma götüreceğimi söyledim. Bunu söyleyince, Şeyh Cemil Efendinin yanında bir genç vardı. Birden cezbeye geldi. Şeyh Cemil Efendi bana: "Siz buna elinizi verin, öpsün, sâkin olsun. Yoksa o sakinleşmez" dedi. Mecburen öyle yaptım, genç de sâkinleşti.
Bunun üzerine Şeyh Cemil Efendi dedi ki: Üstadla alakalı bir hatıra size anlatayım dedi ve şöyle devam etti:
"Şarktan yollanan sürgünlerden, dörtyüz âlim kadar insan Burdur'da toplanmıştık. İçimizden yalnız Bediüzzaman bir de Molla Mustafa halka ders yapabiliyorlardı. Fakat Üstadın dersleri temsilli, iknalı olduğu için herkesi celbetmişti.
Bir gün, Molla Mustafa Bediüzzamana: "Molla Said! biz de alimiz, sen de alimsin. Sen bu temsilatı nereden getiriyorsun?" şeklinde sormuştu. Üstad ona dedi ki: "İlim, gökten inen zenbillere benzer. Bu zenbillere ulaşmanın merdivenleri de takva derecesidir. Herkes takvası nisbetinde oradan ilmi aldığı gibi, temsilatı da beraber alır." (H.Mahmut bu rivayeti 28/7/1987 Salı günü Urfa'da anlattı).