NUR DERSi - NUR DERSLERi
|
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
|
|
| Salı Mart 10, 2009 11:46 am
|
|
| Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
|
|
| C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| SABIR KUVVETİ VE HİKMETLERİ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
NurDersi MuHakkiK
Mesaj Sayısı : 709 Kayıt tarihi : 30/01/09
| Konu: SABIR KUVVETİ VE HİKMETLERİ Paz Şub. 01, 2009 2:33 pm | |
| Sabır ve bahtiyar olmak..
Elbette ve elbette, hiç şüphe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki, sabır içinde şükretmek ve hapis müddetinden tam istifade ederek Nurların dersini alarak istikâmet dairesinde imânına ve Kur'ân'a hizmete çalışmaktır. (13. Söz)
Ve her kim, hayat-ı bâkiyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fenâ ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için, hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder. (8. Söz)
=Sabırsız nefse bir ikaz .. Üçüncü İkaz Ey sabırsız nefsim! Acaba, geçmiş günlerdeki ibâdet külfetini ve namazın meşakkatini ve musîbet zahmetini bugün düşünüp muztarip olmak, hem gelecek günlerdeki ibâdet vazifesini ve namaz hizmetini ve musîbet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır? Şu sabırsızlıkta misâlin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenâha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem, sol cenahta düşmanın askeri yok iken ve daha gelmeden büyük bir kuvvet gönderir. "Ateş et!" emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târ ü mâr eder. Evet, buna benzersin. Çünkü, geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış; külfeti, kerâmete iltihak ve meşakkati, sevâba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise, mâdem gelmemişler, şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp, bağırıp çağırmak gibi bir divâneliktir. Mâdem hakikat böyledir, âkıl isen, ibâdet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve, "Onun bir saatini ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum" de. O vakit senin acı bir fütûrun, tatlı bir gayrete inkılâb eder. İşte ey sabırsız nefsim! Sen, üç sabır ile mükellefsin: Birisi tâat üstünde sabırdır, birisi mâsiyetten sabırdır, diğeri musîbete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut. Merdâne, "Yâ Sabûr" de, üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini, eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musîbete kâfi gelebilir. Ve o kuvvetle dayan. (21. Söz)
=Sabırsızlık… Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. (23. Mektub) gelecek günler ise, madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği hastalık veya musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekvâ etmek, ahmaklıktır. "Yarın, öbür gün aç olacağım, susuz olacağım" diye bugün mütemadiyen su içmek, ekmek yemek ne kadar ahmakçasına bir divaneliktir. Öyle de, gelecek günlerdeki, şimdi adem olan musibet ve hastalıkları düşünüp, şimdiden onlardan müteellim olmak, sabırsızlık göstermek, hiçbir mecburiyet olmadan kendi kendine zulmetmek öyle bir belâhettir ki, hakkında şefkat ve merhamet liyakatini selb ediyor. Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir. Hem merhamete liyakati selb eder. (2.Lem’a) ….bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, "Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?" diye rububiyet-i İlâhiyeyi tenkit etmek gibi bir hâlet, maddî hastalıktan daha musibetli, mânevî bir hastalıktır.(25. Lem’a) …bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle elemi de beraber gitmiş, kendindeki sevabı ve zevâlindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler. Onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücut rengi vermek divanelik değil de nedir? (25. Lem’a) ONSEKİZINCiDEVÂ İnsan şükrü bırakıp şekvâya gitmeye ve bir hakkının zâyi olmasından şikâyete hiç hakkı olmadığını; çünkü senin üstünde Cenâb-ı Hakkın çok nimetleri olmak cihetiyle, onların şükür hakkını îfâ etmediğinden dolayı Cenâb-ı Hakka karşı bir haksızlık ettiğini; hem sen, sıhhat noktasında kendinden aşağıdaki bîçârelere bakmak lâzım olduğunu, yani, bir parmağın, bir elin, bir gözün yoksa, iki parmağı, iki eli, iki gözü olmayanlara bakmak lâzım olduğunu; çünkü sen, hiçlikten vücuda gelip, taş, ağaç ve hayvan olmayıp, insan olup, İslâm nimetini ve sıhhat ve âfıyet görüp yüksek bir dereceye nâil olduğun halde, bazı ârızalarla ve kendi sû-i ihtiyârınla ve sû-i istimâlinle elinden kaçırdığın ve elin yetişmediği nimetlerden şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek bir küfrân-ı nîmet olduğunu gösterir bir devâdır.(Lem’alar fihrist)
=Sabır anahtardır.. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki, durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir.(23. Mektub)
= Sabır çeşitleri.. İşte ey sabırsız nefsim! Sen, üç sabır ile mükellefsin: Birisi tâat üstünde sabırdır, birisi mâsiyetten sabırdır, diğeri musîbete karşı sabırdır. .(21. Söz)
…sabır üçtür: Biri: Mâsiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır; -3- sırrına mazhar eder. İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir. -4- şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef'âlini tenkit ve rahmetini itham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın -5- demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah'a şekvâ etmeli; yoksa Allah'ı insanlara şekvâ eder gibi "Eyvah! Of!" deyip "Ben ne ettim ki bu başıma geldi?" diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır. Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor. (23. Mektub)
= Sabrın idmanı.. Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur. ( 29. Mektub) Çünkü aynada nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.(Kastamonu Lahikası)
=Meşhur sabır kahramanı.. SABIR KAHRAMANI Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın şu münâcâtı, hem mücerreb, hem tesirlidir. Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış. (2. Lem’a) Hikmet nedir, ol dertlere sabreyledi Eyyub, sırrı nedir, Yusuf için ağladı Yakub.(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)
=Sabır , Cenâb-ı Hakk tarafından verilmiş bir kuvvettir.. Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et, "Yâ Sabûr" de, dayan. (25. Lem’a) Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. (2. Lem’a)
=Şükrün yol arkadaşı sabır.. madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem mufarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. -1- demeli. "O verdi, o aldı. -2- deyip sabırla şükretmeli. (17. Mektub) Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zâhiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim, hayat-ı bâkiyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fenâ ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için, hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.(8. Söz) Elbette ve elbette, hiç şüphe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki, sabır içinde şükretmek ve hapis müddetinden tam istifade ederek Nurların dersini alarak istikâmet dairesinde imânına ve Kur'ân'a hizmete çalışmaktır.(13. Söz) Ve evlâtlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerîmin hediyeleri olduğu için kemâl-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhâfaza etmek, yine Hakka âittir. Ve o muhabbet ise, Cenâb-ı Hakkın hesâbına olduğunu gösteren alâmet ise, vefâtlarında sabır ile şükürdür, me'yusâne feryad etmemektir.(32. Söz) Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zâtın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: "Onu tebrik et. Herbir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor." Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu.(2. Lem’a) Madem hastalıkların böyle menfaati var. Ondan şekvâ değil, tevekkül, sabır ile, belki şükredip rahmet-i İlâhiyeye itimad etmektir.(25. Lem’a) | |
| | | NurDersi MuHakkiK
Mesaj Sayısı : 709 Kayıt tarihi : 30/01/09
| Konu: Geri: SABIR KUVVETİ VE HİKMETLERİ Paz Şub. 01, 2009 2:33 pm | |
| En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir." Başta Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm, enbiyalar, sonra evliyalar ve sonra ehl-i salâhat, çektikleri hastalıklara birer ibadet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmâniye nazarıyla bakmışlar, sabır içinde şükretmişler, Hâlık-ı Rahîmin rahmetinden gelen bir ameliyat-ı cerrahiye nevinden görmüşler. Sen, ey âh ü fîzâr eden hasta! Bu nuranî kafileye iltihak etmek istersen, sabır içinde şükret..(25. Lem’a) Hikmet ve rahmet-i Rabbâniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu hapistekileri nurlandırmak ve teselli vermek ve size sevap kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde binler şükretmek lâzımdır.(26. Lem’a) Geçmiş günahlara ve hapse sebebiyet veren hatalara kefaret olur, onları temizler. Bu nokta-i nazardan, mahpuslardan farzı kılanlar, sabır içinde şükretmelidirler.(26. Lem’a) Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirtlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrâda inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar.(13. Şua) Evet, Cennet ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız Rahîm ve Hakîmdir; başa gelen herşeyi rıza ile, sevinçle, rahmetine, hikmetine itimatla karşılamalıyız.(13. Şua) Hapiste geçen ömür günleri, herbir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle mânen bâki saatlere çevirebilir ve beş on sene ceza, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir. İşte, ehl-i İmân için bu pek büyük ve çok kıymettar kazancın şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabır içinde şükretmektir.(14. Şua) madem Nur nüshaları pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatları tevakkuf etmiyor. Ve madem burada herbir fâni saat, bâki ibadet saatleri hükmüne geçer. Elbette biz bu hadiseden, mezkûr noktalar için kemâl-i sabır ve metanet içinde mesrurâne şükretmemiz lâzımdır.(14. Şua) Kardeşlerim, bu geniş hücum, Risale-i Nur'un fütuhatına karşıdır. Fakat anladılar ki, Nurlara iliştikçe daha ziyade parlar, ders dairesi genişlenip ehemmiyet kesbeder ve mağlûp olmaz. Yalnız sırran tenevveret perdesi altına girer. Onun için plânı değiştirdiler; zâhiren Nurlara ilişmiyorlar. Biz madem inâyet altındayız; elbette kemâl-i sabır içinde şükretmeliyiz.(14. Şua) Evet, Risale-i Nur'un meselesi, âlem-i İslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduğundan böyle heyecanlı toplamalarla umumun nazar-ı dikkatini Nur hakikatlerine celb etmek lâzımdır ki, ümidimizin ve ihtiyatımızın ve gizlememizin ve muarızların küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyarımızın haricinde böyle şâşaa ile Risale-i Nur kendi derslerini dost ve düşmana âşikâren veriyor. En mahrem sırlarını en nâmahremlere çekinmeyerek gösteriyor. Madem hakikat budur; biz küçücük sıkıntılarımızı "kinin" gibi bir acı ilâç bilip sabır ve şükretmeliyiz, "Yâhu bu da geçer" demeliyiz.(14. Şua) Kardeşlerim, ben Nurlarla meşgul oldukça sıkıntılar azalıyor. Demek vazifemiz Nurlarla iştigaldir ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir.(14. Şua) Madem hakikat budur; Nurlar ve biz yüzde doksan dokuz derece musibetten halâs olduk. Öyleyse, değil şekvâ, belki binler şükretmekle inâyet-i İlâhiyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çıkan ve giren muhtaç ve müştaklarına teselli vererek yardım etmeliyiz.(14. Şua) Fakat, madem . sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı âmâl-i sâliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.(Kastamonu lahikası) Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükürle, metanetle mukabele edilmek gerektir.(Kastamonu Lahikası) Hakkımızdaki her hâdisede, hem perde altında, hem neticeler îtibâriyle, hem rahmet ve inâyetin iltifatları ve tebessümleri, hem kader ve kısmetin ve adâlet ve şefkatin terbiyeleri var olduğu katî ve mükerrer tecrübelerle tahakkuk ettiğinden, biz, en acı vaziyet ve sıkıntılara karşı, kemâl-i sabır içinde şükür etmekle mükellefiz.(Tarihçe-i Hayat) Vazifemiz, sabır içinde şükretmek ve mümkün oldukça Nurlarla meşgul olmaktır ve bizden çok ziyâde sıkıntıda bulunan mahpuslara tesellî vermektir. .(Tarihçe-i Hayat) Bu mübârek ayların hürmetine ve pekçok sevap kazandırmalarına îtimâden, sabır ve tahammül içinde şükür, tevekkül etmek ve düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir. (Tarihçe-i Hayat) Mâdem dünyanın bu imtihanları geçicidir, çabuk giderler, sevaplarını, meyvelerini bizlere verirler; biz de inâyet-i İlahîyeye îtimat edip, sabır içinde şükretmeliyiz. (Tarihçe-i Hayat) Aziz kardeşlerim! Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfî hareket değildir; rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i îmaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet îman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.(Beyanat ve Tenvirler) | |
| | | | SABIR KUVVETİ VE HİKMETLERİ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|