NUR DERSi - NUR DERSLERi
|
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
|
|
| Salı Mart 10, 2009 11:46 am
|
|
| Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
|
|
| C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBU BEKR-İ SIDDiK | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Davam Ehl-i Hizmet
Mesaj Sayısı : 23 Kayıt tarihi : 02/02/09 Yaş : 43
| Konu: Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBU BEKR-İ SIDDiK Ptsi Şub. 02, 2009 5:45 pm | |
| Hz. Ebü Bekir, daha Müslüman olmamıştı. Çok te’sirinde kaldığı bir rü’ya gördü. Gökten dolunay inip, Ka’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parça parça olmuş, parçalar Mekke’deki her evin üzerine düşmüş, sonra da tekrar bir araya gelip göğe yükselmişti. Fakat, kendi evine düşen ay parçası evde kalmış tekrar göğe yükselmemişti. Hz. Ebü Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parçasının çıkmasına mani olmuştu.
Kavminden Peygamber gelecek
Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebü Bekir, hemen bir Yahüdi alimine gidip, rü’yasını anlattı. O da dedi ki:
- Bu rü’ya karışık rü’yalardan biridir. Bunun ta’biri yapılamaz.
Fakat bu söz O’nu tatmin etmemişti. Devamlı bu rü’yanın ta’birini düşünüyordu.
Bir zaman sonra ticaret maksadıyla gittiği yerde, rahip Bahira’ya rü’yasını anlattı. Rü’ya Bahira’nın çok dikkatini çekti. Bunun için Hz. Ebü Bekir’e sordu:
- Sen nerelisin?
- Kureyş’tenim.
- Tamam. Şimdi rü’yanı ta’bir edeyim. Mekke’de, bu kavimden bir peygamber gelecek, O’nun hidayet nüru her yere yayılacak. Sen, O hayatta iken O’nun veziri, vefatından sonra da Halifesi olacaksın!..
Hz. Ebü Bekir ne yapacağını şaşırmış haldeyken, rahip Bahira sözlerine şöyle devam etti:
- Şimdi sen hemen memleketine dön! O’na ulaş! O’na vahiy gelmeye başladığında, git herkesten önce O’na iman et!
Hz. Ebü Bekir bu ta’biri kimseye anlatmadı. Peygamber efendimiz, peygamberliğini tebliğe başlayınca sordu: - Peygamberlerin, peygamber olduklarına dair delilleri vardır. Senin delilin nedir?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Peygamberliğime delil, o rü’yadır ki, bir Yahüdi aliminden ta’birini istedin. O alim, “Karışık bir rü’yadır, i’tibar edilmez” dedi. Sonra rahib Bahira, doğru ta’bir etti. Ya Eba Bekr, seni Allahü tealaya ve Resülüne iman etmeğe da’vet ederim.
Bunun üzerine, Hz. Ebü Bekir, kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Zaten bir gece önce şöyle düşünmüştü:
Aklıma yatmıyor
“Baba ve dedelerimizin seçtiği din, hiç aklıma yatmıyor. Zira hiçbir zarar ve fayda vermeye kadir olmayan bir heykele tapınmak, ibadet etmek akıllıca bir iş değildir. Bu kadar muazzam bir kainatın bir yaratıcısı olması lazımdır. Fakat bunu kendi aklım ile bulmam mümkün değildir. Yarın gidip durumu Muhammed aleyhisselama anlatayım. Bu durumu ancak O’na arz edebilirim. Zira, olgun ve akıllı, doğru görüşlü, hiç yalan söylemiyen bir kimsedir. Herkes O’ndan Muhammed-ül emin diye bahsetmektedir. O, ne yapmamı isterse ona göre hareket ederim.”
Resülullah efendimiz de, aynı gece, Hz. Ebü Bekir’i İslam’a da’veti düşünmüştü. Sabah olunca her ikisi de aynı düşünce ile birbirlerinin evine gitmek üzere evlerinden çıktılar. Yolda karşılaştıklarında, “Sözleşmeden birleştik” dediler.
Hz. Ebü Bekir, Peygamber efendimizin huzurlarında Müslüman olur olmaz, hemen yakın arkadaşları hatırına geldi:
- Ya Resülallah, müsaade ederseniz, yakın arkadaşlarımı da huzürunuza getirip, onların da Müslüman olmalarını arzü ediyorum. Onların da ebedi saadete kavuşmalarını istiyorum, diyerek arkadaşlarına koştu.
Arkadaşlarım dediği, Hz. Osman, Hz. Talha bin Ubeydullah, Hz. Zübeyr, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas ve Hz. Ebü Ubeyde bin Cerrah gibi, ileride Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenenlerden olacak kimselerdi.
Gelin iman edin
Hz. Ebü Bekir, yeni Müslüman olmasının aşk ve şevkiyle, Mescid-i Harama vardığında, dayanamayıp, müşrikler tarafına dönerek seslendi:
- Bütün kainatın yaratıcısı olan Allahü tealayı bırakıp, niçin gidip, bu aciz putlara tapıyor, onlara yüz sürüyorsunuz. Gelin, Allaha ve O’nun resülü Muhammed aleyhisselama iman edin!
Bunun üzerine müşrikler, hep birlikte üzerine yürüdüler. Kendisini çok feci şekilde dövdüler. Kabilesinden gelen ba’zı kimseler, kendisini baygın bir halde evine götürdüler.
Hz. Ebü Bekir, uzun bir süre kendisine gelemedi. Ayılması için yapılan bütün gayretlerden bir netice alınamıyordu. Artık, ümitsiz bir şekilde başında beklemeye başladılar. Nihayet akşam üstü biraz kendine gelir gibi oldu. Gözünü açar açmaz, ağzından çıkan ilk kelam şu oldu:
- Resülullah, ne yapıyor, O ne haldedir? O’na birşey oldu mu?
Annesi Ümmülhayr sevinç içinde dedi ki:
- Yavrum, bir şey arzü eder misin, yiyip içmek ister misin?
- Anneciğim, ben Resülullaha birşey oldu mu diye soruyorum. O’nun hakkında bana bilgi getirmediğin takdirde, ne bir lokma yerim, ne de birşey içerim.
- Evladım, vallahi, O’nun hakkında bir bilgim yok. Onun için sana cevap veremiyorum. Sen biraz ye, kendine gel. Sonra O’nun durumunu öğrenirsin.
- Hayır anne!.. Sen Ümm-i Cemil’e git ve de ki: Oğlum Ebü Bekir, senden Resülullahı soruyor. Acaba ne haldedir?
Annesi de iman etti
Annesi hemen gidip, Ümm-i Cemil’e durumu anlattı.
Daha sonra, annesi ve Ümm-i Cemil’in yardımıyla, yavaş yavaş Hz. Erkam’ın evine vardı. Peygamber efendimizi sağ salim görünce çok sevindi, Resülullaha sarıldı. Artık bütün ağrılarını unutmuştu. Peygamber efendimize dedi ki:
- Ya Resülallah! Bu benim annem Selma’dır. Ona dua etmenizi istiyorum. O da hidayete kavuşsun!
Peygamber efendimiz dua buyurdu. Böylece annesi de, iman ile şereflendi ve ilk Müslümanlardan oldu.
Resülullah efendimiz Mi’raca çıktıktan sonra, ertesi gün, Ka’be yanında mi’racını anlatınca, işiten müşrikler, inkar edip, alay etmeye başladılar. Müslüman olmaya niyetli olanlar da vazgeçtiler.
Müşrikler, “Tamam, bu defa bir koz yakaladık” diyerek Hz. Ebü Bekir’e gidip sordular:
- Ey Eba Bekr! Sen çok defa Kudüs’e gidip geldin. İyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer?
- İyi biliyorum. Bir aydan fazla.
Mi'racınız mübarek olsun!
Kafirler bu söze sevindi. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hz. Ebü Bekir’in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, “Senin efendin, Kudüs’e bir gecede gidip geldiğini söylüyor” diyerek, Ebü Bekir’e sevgi, saygı gösterdiler.
Hz. Ebü Bekir, Resülullahın mübarek adını işitince;
- Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir, deyip içeri girdi.
Kafirler neye uğradıklarını anlıyamadı. Önlerine bakıp gidiyorlar ve bir taraftan da diyorlardı ki:
- Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebü Bekir’e de sihir yapmış.
Hz. Ebü Bekir hemen giyinip, Resülullahın yanına geldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle dedi ki:
- Ya Resülallah! Mi’racınız mübarek olsun! Allahü tealaya sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere, hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlıyan yüzünü görmekle ve kalbleri alan, rühları çeken tatlı sözlerini işitmekle ni’metlendirdi. Ya Resülallah! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana feda olsun!
Böylece Hz. Ebü Bekir, o gün tereddüde düşen Müslümanların tereddütlerini giderdi, diğerlerinin ma’neviyatlarını güçlendirdi. Böyle tereddütsüz iman etmesinden dolayı Resülullah, o gün Hz. Ebü Bekir’e Sıddik dedi. Bu adı almakla, bir kat daha yükseldi.
Beraber hicret ederiz
Mekke’de müşriklerin, Müslümanlara yaptıkları baskılar ve işkenceler üzerine, Müslümanların çoğu, Resülullah efendimizin izniyle Medine’ye hicret etti. Hz. Ebü Bekir de hicret için izin istediğinde, Resül-i ekrem buyurdu ki:
- Sabreyle. Ümidim odur ki; Allahü teala bana da izin verir. Beraber hicret ederiz.
- Anam-babam sana feda olsun ya Resülallah! Böyle ihtimal var mıdır?
- Evet vardır.
Peygamber efendimizin bu cevapları, Hz. Ebü Bekir’i sevindirmişti.Bunun üzerine Hz. Ebü Bekir hazırlıklara başladı. Hicret için iki deve satın aldı ve o günü beklemeye başladı. Artık Mekke’de sadece; sevgili Peygamberimiz ile Hz. Ebü Bekir, Hz. Ali, fakirler, hastalar, ihtiyarlar ve müşriklerin hapse attığı mü’minler kalmıştı.
Diğer taraftan Medineli Müslümanlar, ya’ni Ensar, hicret eden Mekkelileri ya’ni Muhacirleri çok iyi karşılayıp, misafir ettiler. Aralarında kuvvetli bir birlik meydana geldi.
Resülullah efendimiz, hicret gecesi, Allahü tealanın emriyle evinde Hz. Ali’yi bırakıp, müşriklerin üzerine toprak saçarak uzaklaşıp, Hz. Ebü Bekir’in evine gitti. Hz. Ebü Bekir’e buyurdu ki:
- Hicret etmeme izin verildi.
Hz. Ebü Bekr-i Sıddik heyecanla sordu:
- Mübarek ayağınızın tozuna yüzümü süreyim ya Resülallah! Ben de beraber miyim?
Efendimiz cevap verdiler:
- Evet...
Anam-babam feda olsun
Hz. Ebü Bekir sevincinden ağladı. Gözyaşları arasında dedi ki:
- Anam-babam sana feda olsun ya Resülallah! Develer hazır. Hangisini murad ederseniz, onu kabül buyurunuz.
- Benim olmayan deveye binmem. Ancak bedeliyle alırım.
Bu kesin emir karşısında mecbur kalan Hz. Ebü Bekir, devenin bedelini söyledi.
| |
| | | Davam Ehl-i Hizmet
Mesaj Sayısı : 23 Kayıt tarihi : 02/02/09 Yaş : 43
| Konu: Geri: Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBU BEKR-İ SIDDiK Ptsi Şub. 02, 2009 5:46 pm | |
|
Hz. Ebü Bekir, Abdullah bin Üreykıt isminde, kılavuzluğu ile meşhür olan zatı çağırıp, yol göstermesi için ücretle tuttu ve develeri üç gün sonra Sevr dağındaki mağaraya getirmesini emretti.
Safer ayının 27’si perşembe günü, Peygamber efendimiz ve Ebü Bekr-i Sıddik, yanlarına bir miktar yiyecek alarak yola çıktılar. İzleri belli olmasın diye parmaklarına basarak gidiyorlardı. Hz. Ebü Bekir, Resülullahın çevresinde, ba’zan sola, ba’zan sağa, öne, arkaya gidiyordu. Peygamberimiz, niçin böyle yaptığını sorunca dedi ki:
- Etraftan gelecek bir tehlikeyi önlemek için. Eğer bir zarar gelirse önce bana gelsin. Canım yüksek zatınıza feda olsun ya Resülallah!
- Ya Eba Bekr! Başıma gelecek bir musibetin, benim yerime, senin başına gelmiş olmasını ister misin?
- Evet ya Resülallah! Seni hak dinle, hak peygamber olarak gönderen Allahü tealaya yemin ederim ki, gelecek bir musibetin, senin yerine, benim başıma gelmesini isterim.
Mağara kapısı önüne geldiklerinde, Hz. Ebü Bekir dedi ki:
- Allah için ya Resülallah, içeri girmeyin! Ben gireyim, orada zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mübarek zatınıza bir keder, bir elem değmesin.
Ayağını yılan soktu
Sonra içeri girip, süpürüp temizledi. Sağında, solunda irili ufaklı birçok delikler vardı. Hırkasını parçalayıp, delikleri kapadı, fakat biri açık kaldı. Onu da ökçesi ile kapayıp, Resülullahı içeri da’vet eyledi.
Peygamber efendimiz içeri girdi ve mübarek başını Hz. Ebü Bekir’in kucağına koyup uyudu. O zaman, Hz. Sıddik’ın ayağını yılan soktu. Resülullahın uyanmaması için sabredip, hiç hareket etmedi. Fakat gözyaşı Resülullahın mübarek yüzüne damlayınca buyurdu ki:
- Ne oldu ya Eba Bekr?
- Ayağım ile kapattığım delikten, bir yılan ayağımı soktu.
Resülullah efendimiz, Ebü Bekir’in yarasına, iyi olması için mübarek ağzının yaşından sürünce, acısı hemen dindi, şifa buldu.
Resülullah efendimiz ve Ebü Bekr-i Sıddik içerde iken, müşrikler, iz takip ederek mağaranın önüne geldiler. Mağaranın ağzının bir örümcek tarafından örüldüğünü ve iki güvercinin de yuva yaptığını gördüler. İz sürücü Kürz bin Alkama dedi ki:
- İşte burada iz kesildi.
Müşrikler dediler ki:
- Eğer, onlar buraya girmiş olsalardı, kapının üzerindeki örümcek ağının yırtılmış olması lazım gelirdi. Bu örümcek, ağını, Muhammed doğmadan önce örmüştür.
İçeri bakmadan geri döndüler
Müşrikler kapı önünde münakaşa ederken, içeride Hz. Ebü Bekir endişeye kapıldı. Kainatın sultanı efendimiz buyurdu ki:
- Ya Eba Bekir! Üzülme! Şüphesiz Allahü teala bizimledir.
Müşrikler içeri bakmadan geri döndüler.
Mağarada üç gece kalıp, pazartesi gecesi yola çıktılar. Eylül ayının 20 ve Rebi’ul-evvelin 8. pazartesi günü Medine’de Kuba köyüne geldiler. O gün, Müslümanların Hicri şemsi sene başlangıcı oldu.
Hz. Ebü Bekir, hazerde ve seferde Resülullahtan hiç ayrılmadı. Ona her zaman arkadaşlık etti. Her zaman, malını, canını feda etmeye hazır halde yanında beklerdi.
Bedir savaşında bir ara, İslam askeri zorlanmaya başladı. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, Sa’d ve Sa’id hazretlerini gönderdi. Sonra Hz. Ebü Zer’i gönderdi. Daha sonra da Hz. Ömer’i gönderdi. Bir saat geçtiği halde, zorlanma devam ediyordu. Bunu gören, Hz. Ebü Bekir, kılıcını çekip atına binmek isteyince, Peygamber efendimiz elinden tutup buyurdu:
- Yanımdan ayrılma ya Eba Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübarek yüzünü görmekle hafifliyor. Seninle kalbim kuvvetleniyor.
Peygamber efendimiz, Hz. Ebü Bekir’i ağlarken görünce buyurdu ki:
- Ya Eba Bekir, ağlama! Arkadaşlığı ve malı, bana, senden daha bereketli olanı yoktur.
Hz. Ebü Bekir'in imanı
Hz. Ebü Bekir, diline hakim olmak, lüzümsuz hiçbir şey konuşmamak için mübarek ağzına taş koyardı. Mecbür kalmadıkça asla dünya kelamı konuşmazdı. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ebü Bekir’in imanı, bütün mü’minlerin imanı ile tartılsa, Ebü Bekir’in imanı ağır gelir.)
Peygamber efendimizin ilk halifesi ve peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak fazileti, üstünlüğü, sadece Hz. Ebü Bekir’e nasib olmuştur. O, dini kuvvetlendirmek, Peygamber efendimizi memnün etmek için malını vermekte, düşmana karşı cihad etmekte, hep önde olmuştur.
Hadid süresinde mealen buyuruldu ki:
(Mekke-i mükerremenin fethinden önce, malını veren ve cihad eden kimseye, fetihten sonra malını dağıtan ve cihad edenden daha büyük derece vardır. Allahü teala hepsine Cenneti va’detti.)
Bu ayet-i kerimenin, Hz. Ebü Bekir’in faziletini ve derecesinin yüksekliğini gösterdiğini alimlerimiz söz birliği ile bildirmişlerdir.
Tevbe süresinde de, önce imana gelenlerden, her fazilette öne geçenlerden, Allahü tealanın razı olduğu bildirilmiştir.
Tebük gazasında, Resülullah, herkesin yardım yapmasını emir buyurunca, herkes malının bir kısmını getirip verdi. Hz. Ömer, her zaman en çok yardımı yapan Hz. Ebü Bekir’i, bu defa geçeyim diye, malının yarısını alıp getirdi. Sonra Hz. Ebü Bekir de malını getirip teslim etti. Peygamber efendimiz sordu:
- Ya Ömer, evine ne kadar mal bıraktın?
- Ya Resülallah, bu kadar da eve bıraktım.
Allah ve Resulünü bıraktım
Sonra Hz. Ebü Bekir’e dönüp sordu:
- Ya Eba Bekr, sen evine ne bıraktın?
- Ya Resülallah, evime birşey bırakmadım. Tamamını buraya getirdim. Onlara Allah ve Resülünü bıraktım.
Resülullah efendimiz Hz. Ömer’e dönerek buyurdu ki:
- İkinizin arasındaki fark, cevaplarınız arasındaki fark kadardır.
Hz. Ebü Bekir’in, Peygamber efendimizin vefatından sonra da çok büyük hizmetleri oldu. Zira Peygamber efendimiz vefat edince, Eshab-ı kiramın aklı başından gitti. Mescidde ağlaşmaya başladılar. Hiç kimsenin inanası gelmiyordu.
Hele Hz. Ömer tamamen kendinden geçmiş bir halde idi. Peygamber efendimizin mübarek yüzüne bakıp diyordu ki:
- Resülullah bayılmış, fakat baygınlığı çok ağır.
Ölüm sözünü ağzına almadığı gibi, kimsenin de söylemesini istemiyordu. Dışarı çıkıp dedi ki:
- Kim “Resülullah öldü” derse, kılıcımla boynunu vururum!
Resülullah da vefat edecektir
Hz. Ebü Bekir ile Hz. Abbas’ın Eshab-ı kiram arasında bir ağırlığı vardı. Eshab-ı kiramı ancak bunlar teskin edebilirdi. Bunun için beraber mescide gittiler. Hz. Ebü Bekir buyurdu ki: - Ey insanlar! Resülullahın, “Ben vefat etmiyeceğim” dediğini içinizde duyan var mı?
- Hayır, böyle bir söz duymadık.
Sonra Hz. Ömer’e dönüp sordu:
- Ya Ömer, bu husüsta sen birşey duydun mu?
- Hayır duymadım.
Sonra Eshab-ı kirama dönüp buyurdu ki:
- Hiç kimse, Resülullahın vefat etmiyeceğini söyliyemez. Cenab-ı Hakka yemin ederim ki, Resülullah ölümü tatmış bulunmaktadır. Allahü teala Kur’an-ı kerimde, “Muhakkak, sen de öleceksin, onlar da ölecektir” buyurmaktadır. Resülullah, İslamiyetin bütün hükümleri tamamlandıktan sonra, aramızdan ayrıldı. Artık kendimize gelip, defin işlerini tamamlayalım.
Sonra, Hz. Abbas da buna benzer konuşmalar yaptı. Böylece Eshab-ı kiramın aklı başlarına geldi.
Sevgili Peygamberimiz bir gün Eshab-ı kiram ile sohbet ederken, “Şehidliğin faziletlerini” anlatıyorlardı. Şehidlerin şefa’ati hakkında buyurdu ki:
- Kıyamet gününde şehidler, mahşer yerine gelirlerken, orada bulunan Peygamberler ayağa kalkarlar. Onlar, çocukları, akrabaları ve dostlarından 70 bin kişiye şefa’at ederler.
Gazanız mübarek olsun
Bu sözleri işiten Hz. Nevfel, Resülullah efendimizden, şehid olmak için dua istedi. Resülullah efendimiz de dua ettiler.
Bir müddet sonra, muharebeye çıkıldı. Peygamber efendimiz de aralarında bulunuyordu. Bu muharebe Hz. Nevfel’in duasından sonraki ilk muharebe idi. Ve bu muharebede Hz. Nevfel şehid düşerek, arzüsuna kavuştu.
Peygamber efendimiz ve Eshabı, muharebeden dönüyorlardı. Karşılamaya gelenler arasında, Hz. Nevfel’in hanımı, çocukları ve yaşlı annesi vardı.
Yaşlı annesi, “Gazanız mübarek olsun” dedikten sonra Resülullaha, oğlunu sordu. Peygamber efendimizin gözleri nemlendi. Oğlunun şehidlik haberini vermeye mübarek kalbi dayanamadı. Elleriyle arkayı işaret edip, yoluna devam etti.
Hz. Nevfel’in annesi, Peygamber efendimizin hemen arkasından gelen, Allahın arslanı Hz. Ali’ye de aynı şekilde oğlunu sordu. O da şehidlik haberini veremeyip, arkayı işaret etti.
Yaşlı kadın daha sonra, Hz. Ömer’e ve Hz. Osman’a rastladı. Onlara da oğlunun durumunu sordu. Onlar da cevap veremeyip Resülullahın yaptığı gibi arkayı işaret ettiler.
En son gelen Hz. Ebü Bekir idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimizin aziz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu.
Hz. Ebü Bekir kendi kendine düşündü:
“Ya Rabbi! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem, mahzün kalbleri üzmüş olacağım. Bunu yapmaktan sevgili Peygamberimiz çekindi. O’na nasıl aykırı davranabilirim. Sen bana öyle bir şey ilham et ki, bu gariplerin yüreği daha fazla yanmasın Allahım!” Ya Allah!.. Ya Nevfel!..
Daha sonra, Hz. Ebü Bekir, bütün kalbiyle:
- Ya Allah!.. Ya Nevfel!.. diye bağırdı.
İşte o sırada, yaydan fırlamış ok gibi bir atlı, yıldırım hızıyla yanlarına yetişerek dedi ki:
- Buyur ya Sıddik, beni mi çağırdın?
Bu atlı, Hz. Nevfel’den başkası değildi.
Sonra, Cebrail aleyhisselam gelip, Peygamber efendimize şunları söyledi:
- Ya Resülallah! Hak tealanın selamı var. “Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddik, bir kere daha (ALLAH) deseydi, yüceliğim hakkı için, bütün şehidleri diriltirdim. Çünkü, Ebü Bekir, cahiliyye devrinde bile yalan söylememiştir” buyurdu.
Bu hadiseden sonra, Hz. Nevfel senelerce yaşadı. Nihayet, “Yemame” cenginde tekrar şehidlik şerbetini içti. vanasyanur[img][/img]
| |
| | | | Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBU BEKR-İ SIDDiK | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|