Azgın din düşmanlarının en dehşetli azgınlıklarına karşı, yukarıda zikredilen (Âl-i İmran Suresi: 3: 173 ve 174) ayetlerindeki derslere ittibaen onların korkutmaları karşısında Allah’a tevekkül edip hakikatları ilân ve neşretmenin lüzumu ve Hz. Bediüzzamanın mezkür sert beyanatı hakkında Albay Hulûsi Ağabeyin Hazreti Üstad’a yazdığı mektubu, azgınlara karşı hakikatları ketm etmemenin açık delilidir. Mektub aynen şöyledir:
«Yirmidokuzuncu Mektub'un Yedinci Kısmı'ndan bir suret Abdülmecid Efendi kardeşimize göndermiştim. Cevabında ezcümle diyor ki: "Seyda'nın bint-ül fikri o güzel kıza, Hulusi ile Abdülmecid'den maada her kim bakarsa caiz değildir. Mahrem olanlar da, bu hususta nâmahremdir. Bu gibi kızların dışarıya çıkmaları, hiç bir menfaat temin etmediğini ve bilakis büyük bir mazarratı intac edeceği ihtimali kavlini Seyda'ya yazsan iyi olur. Eski Said'in hiddeti, yenisinde de vardır. Halbuki Yeni Said, insan oğullarıyla izaa-i vakt[25] etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktiza[26] ediyor. Her ne ise... Cenab-ı Hak hâfız-ı hakikîdir."
Bendeniz de kısaca şu mealde cevab vermiştim:
Bu mütalaa bizler için doğrudur. Fakat dünyaya arkasını çeviren ve manevî vazife-i memuresini îfa[27] ederken insanlarla -Nurlarla alâkadar olanları vasıtasıyla- meşgul olan Üstad Hazretleri için bu fikri muvafık bulmuyorum. Çünki o zâtı bu emr-i azîmde istihdam eden, elbette muhafaza buyurur. Bana öyle kat'î kanaat gelmiş ki, eğer bizler Nurlarla alâkamızı kesersek, Üstad Hazretleri bize arkasını çevirir.
Aziz kardeşimizin endişesi, zahire bakılırsa haklı ve çok samimîdir. Fakat zâten cemaatı çok mahdud olan Nurlarla alâkadar zevatın, bu hakaikten mahrum edilmelerini ve bu kudsî eserin tamamen hapsedilmelerini lâyık görmüyor ve esasa mugayir[28] buluyorum. Nâsırımız, hâmimiz, muînimiz, hâfızımız Allah'tır. Bütün desaisi[29] bertaraf ederek, muhterem üstadın vazife-i kudsiyesine safi niyet, samimî his ve ciddî şevk ile yardım etmekte olan kardeşlerime selâm ve muvaffakıyetlerine dua eder, dualarını rica ederim.» (Barla Lâhikası sh:120)
Yine aynı o azgın gizli cereyanın mahiyetini açıklayarak milleti ikaz eden Bediüzzaman Hz. Kur’andan aldığı ilmî ve manevî kuvvetini ifade ederken de diyor ki:
«Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ana ait dellâllığımdan[30] ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise; ellibin nefer değil, yanlışsınız! Meslek itibariyle elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun! Çünki Kur'an-ı Hakîm'in kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dâhil olduğu halde, bütün Avrupa'ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri[31] muhkem kal'alarını zîr ü zeber[32] etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah'ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes'elesinden geri çeviremezler; inşâallah mağlub edemezler!..
Madem böyledir, ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim âhiretime karışmayınız! Karışsanız da beyhudedir.
Takdir-i Hudâ, kuvvet-i bâzu[33] ile dönmez
Bir şem'a[34] ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.
Benim hakkımda, müstesna bir surette, pek ziyade ehl-i dünya tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teşkil etmeyen ve ittihama medar olmayan şeyhlik, büyüklük, hanedan, aşiret sahibi, nüfuzlu, etbaı çok, hemşehrileriyle görüşmek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hattâ siyasete girmek, hattâ muhalif olmak gibi bende bulunmayan emirleri tahayyül[35] ederek evhama düşmüşler. Hattâ hapiste ve hariçteki, yani kendilerince kabil-i afv[36] olmayanların dahi aflarını müzakere ettikleri sırada, beni âdeta herşeyden men'ettiler. Fena ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü var:
Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Ben de derim:
Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa;
Kur'anın feyziyle, hâdiminde de:
Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır;
Yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır.»
(Mektubat sh: 72)
[25] ?
[26] gerektiriyor
[27] yerine getiriyorken
[28] aykırı
[29] hileleri
[30] ilan etmek
[31] tabiat ve fenlerin Allahın sanatı olduğunu inkar
[32] yerlebir
[33] bilek gücü
[34] ışık, nur
[35] işleri hayal
[36] affı mümkün olmayanları