Takdim yazısında da belirtildiği gibi Bediüzzaman Hazretleri Ordu mensuplarının Risale-i Nurdan istifade ile gayret-i vataniye ve hamiyet-i milliyeye sahib olmalarına ve istikametli ve cesur yetişmelerine ehemmiyet verir. Ezcümle:
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Barla’da (1926-1934) telif ettiği Risale-i Nur Külliyatındaki hakikatlara hem muhatap hem de talebe olan, o zaman yüzbaşı rütbesiyle Eğirdir Dağ Komando birliğinde vazife yapan merhum Albay Hulusi Ağabeye hitaben şu mektubu yazmıştır:
«İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:
Ben Sözleri yazarken ihtiyarsız[7] olarak ekser temsilâtı,[8] şuûnât-ı Askeriye[9] nev’inde zuhur ediyOrdu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum? Sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı cân[10] edecek en mühim talebeleri Askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman Askerleri bekliyordum.
İşte mağrur olma, şükret; sen o Askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözleri meşâgil-i dünyeviye[11] içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı[12] teyid etti.» (Barla Lâhikası sh: 248)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da ikamete mecbur edildiği (1936-1943) yıllarda yazmış olduğu bu mektupta Risale-i Nurların ehil ellere geçmekte olduğunu memnuniyetle müşahede ettiğini bildiren ve bilhassa Askerler içinden okuyup istifade edenleri nazara veren mektubun bir kısmında diyor ki:
«Aziz, sıddık kardeşlerim,
...Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, Askeriye heyetinde, kemâl-i iştiyak[13] ve takdirle Risale-i Nur’u yazıp okutturuyorlar. Başta Miralay Mehmed Yümnü olarak, mühim Askerî paşaları, “Risale-i Nur iman kurtarıcıdır” diye takdirkârâne tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.» (Kastamonu Lâhikası sh: 235)
Yine Asker bir talebesi hakkında şu iltifatkâr sözleri söyler:
«Cenab-ı Hak, Galip Bey gibi çok fedakârları İslâm Ordusunda yetiştirsin. Bu zat, garpta, aynı şarkta Hulûsi Bey gibi imana hizmet ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 241)
Bediüzzaman Hazretleri Risalelerden istifade ederek istikamet kazanan Asker talebelerinin bazı mektuplarını nazara vererek Asker meslekdaşlarının ibret almalarını ister. Şöyle ki:
«Binbaşı merhum Âsım Beyin fıkrasıdır.
Envâr-ı Kur’âniye mizan ve burhanlarından[14] ve kıymeti takdir edilemeyen Sözler namındaki risale-i şerifeler fakiri ihyâ[15] ediyor, kalbimi nurlandırıyor. (haze min fazli rabbî) Çoktan beri aramakta iken, lehü’lhamd, Cenab-ı Hak Sözler’i bu fakire ihsan buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz kalemim ve kalim[16] tercüman olamıyor.» (Barla Lâhikası sh: 65)
Risale-i Nurdan aldığı fazilet dersi ile Askerî şerefini koruyan bir talebesinin istikametini anlatan Bediüzzaman Hazretleri diyor:
«Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab[17] edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane Askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, hayatımı al” demiş; duası kabul olup o dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hatâ diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike[18] hatâ tevehhüm[19] edenlerin çirkin hatâlarına kurban oldu.
Evet, Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki ettiği ecel şerbetini içer.» (Tarihçe-i Hayat sh: 222)
[7] kendi düşüncem olmayarak
[8] örneklemenin çoğu
[9] Askerliğe ait işler
[10] canı gibi koruyacak, bağrına basacak
[11] dünyevî meşguliyetler
[12] bir kimse hakkında iyi düşünce
[13] tam istekli olarak
[14] Kur’anın isbatlı ve muhakemeli nurlarından
[15] yeniden canlandırmak (mecaz)
[16] sözüm
[17] mahkemede sorguya çekilmek
[18] hayra yardım ve kabul etmek
[19] hatalı olduğunu düşünmek