İman-ı tahkikî.. ve ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn mes'eleleri... ve İmam-ı A'zam'ın: "İman ne ziyadeleşir, ne de noksanlaşır" demesi gibi mes'eleler...
Risalede yeri: Emirdağ-I sh: 103; Asa-yı Musa sh: 220-222; Şerh-i Fıkh-ul Ekber - Aliyy-ül Karî sh: 202-206; Şuab-ül İman - Beyhakî 1/159 ve 209
Zabıt şekli ve bir izah: Bu mes'elede iki husus vardır:
1- İman-ı tahkikî ve onun tamamlayıcısı olan ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn mes'eleleri, bütün İslâm muhakkiklerince teslim edilmiş bir husustur. Verilen me'hazlerde bu husus beyan edilmiştir.
Ancak iman-ı taklidî, iman-ı avamî, iman-ı tahkikî ve iman-ı tahkikînin de ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn mertebeleri bulunduğu ve bu merdebelerin her birisinin de bir çok derecât ve meratibi olduğunu bütün İslâm muhakkikleri kaydetmişlerdir.
Bediüzzaman Hazretlerine; İmam-ı A'zam'ın tefsir ve izah isteyen o hük-
müne âmiyane dayanarak bu çeşit sualler sorulmuştur. Kimisi, saf ve tahkike müsait olmayan bazı hocalar... Kimisi de zendeka adına Risale-i Nur'un nuranî iman hizmetine karşı gelmek fikriyle o sualleri sormuşlardır.
Üstad Hazretleri bu kabil suallere, makamlarıyla mütenasib cevablar vermiş ve mes'eleyi halletmiştir. Amma cevab verirken, İmam-ı A'zam'ın mezkûr görüşüne dokunmadan mes'eleyi kökten halletmiştir.
İmam-ı A'zamın mezkûr görüşünün de bazı izah, tefsir ve şartlara bağlı olduğu Aliyy-ül Karî, Şerh-i Fıkh-ul Ekber'de şöyle dile getirmiştir.
"İbn-ül Humam demiştir ki: Hanefîlerle İmam-ül Haremeyn, imanın ziyade ve noksanlığını cihetler itibariyle kabul etmişlerdir. Hem İmam-ı A'zam'dan (R.A.) rivayet ediliyor ki; demiş: "Benim imanım Cebrail Aleyhisselâm'ın imanı gibidir. Amma ben demiyorum ki; benim imanım onun imanıyla misildir. Çünki misliyet, bütün sıfatlarıyla birbirine müsavî olması lâzımdır." Ve hâkeza, daha uzun izahlar...
Çok mühim bir husus vardır ki, çoğu zaman ilk bakışta nazara alınmamakta, yahut da alınmak istenmemektedir. Şöyle ki: İman denince; hidayet-i İlâhiyenin asıl ve nüvesi olan ve mü'min insanların kalblerine Allah tarafından ilka edilen cevhere ile, ondan sonra derecelere göre inkişaf ve inbisat eden imanın yakîniyet merhale ve terakkileri, hep bu iman tabiri çerçevesinde sayılmıştır.
Evet, Allah tarafından mü'min kullarına ihsan edilen hidayetin aslî çekirdeğinde bütün mü'minler müşterek ve müsavidirler. Lâkin sonraki terakkî merhalelerinde, derecelere göre ve bürhan ve hüccetlere karşı kabiliyet ve istidlar nisbetinde, elbette ki imanın yakîniyetinin derinleştiğini, kökleştiğini ve terakki ve teâli ettiğini bütün muhakkikîn-i ülemaca kabul edilmiştir. Bu noktadan, elbette ki imanda ziyade ve noksanlık mevzu-u bahistir.
İmam-ı A'zam Hazretleri, herhalde imanın aslî çekirdeğini ve hidayet-i İlâhiyenin özü olan cevhere ve nüve-i ûlâsını nazara almış ve o noktadan imanın ziyade ve noksanlığını kabul etmemiştir. "Yani, Allah tarafından mü'minlerin kalblerine ilka ve ihsan edilen hidayetin özü olan çekirdeğinin aslı birdir, değişmez ve ziyade ve noksan olmadan herkes için müsavidir." demek istemiştir. Bunu da te'yid eden Hazret-i İmam-ı A'zam'ın az üstte kaydettiğimiz: "Benim imanım Cebrail'in imanı gibidir diyorum. Lâkin imanım onun imanıyla misildir demiyorum." olan ifadesidir.
Bu mes'eleyi, yani imanın ilk çekirdek ve nüvesi hususundaki durumu, Hazret-i Bediüzzaman Yirmibirinci Söz'ün Beşinci İkazı'nın sonundaki namaz hakikatına da tatbik etmiştir. Ve bir âmî ile büyük bir velînin namazı, aslî olan namazın çekirdek ve hakikatında beraberdir. Yalnız derecata göre
inkişafât ve tenevvürlerinin ayrı ayrı olduğunu.. ve bir hurma çekirdeği ile, onun ağacını misal getirerek, imanın bu inkişaf ve tenevvür derecelerini çok güzel, gayet mukni' ve son derece hakikat olarak mukayese ederek halletmiştir. Müracaat edilebilir.