MUKADDEME
Delil-i sıdk, harika olmak lâzım değildir. Resûl-ü Ekrem’in herbir fi¬ilinde ve herbir hâlinde, herbir kâlinde sıdk lemeân eder. Fakat her hâli hârika olmak lâzım değildir. Zîra hârika izharı, tasdik-i müddea içindir. Hacet olmadığı veya münasib olmadığı vakitte cereyan-ı umumiyeye mutâbaatla âdatullahın kavâninine destedâd-ı teslim oluyor. Ve öyle ol¬mak gerektir.
Evet, Peygamberin delil-i sıdkı, herbir hareket, herbir hâlidir. Nebiyy-i Kureyşî’nin herbir hâli ve hareketi mazbut-u ümmettir. Çünkü menabi-ı şeriattır. Evet herbir hareketinde adem-i tereddüd; ve mu’terizlere adem-i iltifat; ve muarızlara adem-i mübâlât; ve muhalif olanlardan adem-i tahavvufu “sıdkını” ve ciddiyetini gösteriyor. Hem de evamirinde hakikatın ruhuna olan isabeti, hakkiyetini gösterir.
Elhâsıl: Hileyi ve adem-i vüsûku ve itminansızlığı imâ eden tahavvuf ve te¬reddüt ve telâş ve mübâlât gibi umurlardan müberra iken, bilâperva ve kuvvet-i itminanla en hatarlı makamlarda olan hareketi ve nihayette olan “isabeti” ve iki alemde semere verecek olan zîhayat kai¬deleri hare¬kâtıyla te’sis ettiğine binaen; herbir fiil ve herbir tavrının iki taraftan, yâni bida¬yet ve nihayetten ciddiyeti ve sıdkı nazar-ı ehl-i dik¬kate arz-ı didar edi¬yor. Bahusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddi¬yet, hakkiyyet şu’le-i cevvale gibi; ve in’ikasatından ve muvâzenatından sıdk ve isabet berk-i lâmi’ gibi tezahür ve te¬celli ediyor.