NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:29 pm

1. Âhiret gibi dünya saadeti dahi ibadette ve Allah’a asker olmaktadır. Öyleyse biz daima “Elhamdü lillâhi ale’t-tâati ve’t-tevfîk” demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. (Sözler sh: 19)

2. Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.

“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin” demeli ve Ona yalvarmalı. (Sözler sh: 29)

3. Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder. (Sözler sh: 39)

4. İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. (Sözler sh: 41)

5. Bu dünya dahi kendi için değil. Kendi kendine de bu sureti alması muhaldir. Belki, kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir. (Sözler sh: 74)

6. Şu dünyadaki tezyinat, yalnız telezzüz veya tenezzüh için değil. Çünkü bir zaman lezzet verse, firakıyla birçok zaman elem verir. Sana tattırır, iştahını açar, fakat doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır; doymaya kâfi değil. Demek kıymeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyinat ibret içindir, şükür içindir. Usul-ü daimîsine teşvik içindir; başka, gayet ulvî gayeler içindir. (Sözler sh: 74)

7. Şu dünyadaki müzeyyenat ise, Cennette ehl-i iman için rahmet-i Rahmân ile iddihar olunan nimetlerin nümuneleri, suretleri hükmündedir. (Sözler sh: 75)

8. Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. O keyfinize kâfidir. (Sözler sh: 144)

9. Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) kendine rehber etmek gerektir. (Sözler sh: 144)

10. Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak. (Sözler sh: 145)

11. Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. (Sözler sh: 145)
12. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz. (Sözler sh: 146)

13. Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. (Sözler sh: 150)

14. O’nu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. (Sözler sh: 159)

15. Ey nefsim!
Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.”
Çünkü ölüm değişmiyor.
Firak, bekaya kalb olup başkalaşmıyor.
Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.
Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.”
Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.
Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? (Sözler sh: 170)

16. Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dar-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i sâfilîne girsinler. (Sözler sh: 172)

17. Fâniyim, fâni olanı istemem.
Âcizim, âciz olanı istemem.
Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem.
İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.
Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim.
Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim. (Sözler sh: 221)

18. Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir. Ve insanın gaye-i aksâsı, o ubudiyete ulûm ve kemâlâtla yetişmektir. (Sözler sh: 264)

19. Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

Sen istidat cihetiyle bütün hayvânâtın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun.

Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakikî bir insan gibi hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir? (Sözler sh: 271)

20. İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır. (Sözler sh: 316)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: Geri: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:29 pm

21. Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder. (Sözler sh: 318)

22. Şu mevcudatın âli bir makamı, ehemmiyetli bir vazifesi vardır. Zira onlar mektubât-ı Rabbâniye ve merâyâ-yı Sübhâniye ve memurîn-i İlâhiyedirler. (Sözler sh: 320)

23. Programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır; ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedarik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir. (Sözler sh: 266)

24. Hakikî terakki ise, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyetle meşgul olmaktadır.

Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hattâ en süflîsini tatmak için bütün letâifini ve kalb ve aklını nefs-i emmâreye musahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sukuttur. (Sözler sh: 322)

25. Evet, insana verilen bütün cihâzât-ı acîbe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil, belki pek ehemmiyetli bir hayat-ı bâkiye için verilmişler. (Sözler sh: 324)

26. Şöyle bir insanın vazife-i asliyesi, nihayetsiz makasıda müteveccih vezâifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek; ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek; ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp şükretmek; ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mucizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir. (Sözler sh: 325)

27. İnsanın helâl sa’yiyle, meşru dairede gördüğü zevkler, lezzetler, keyfine kâfidir; harama girmeye ihtiyaç bırakmaz. (Sözler sh: 327)

28. Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer hak ve Kur’ân’ı dinlersen, âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun. (Sözler sh: 328)
29. Dünyanın iki yüzü var, belki üç yüzü var: Biri, Cenâb-ı Hakkın Esmâsının aynalarıdır. Diğeri âhirete bakar, âhiret tarlasıdır. Diğeri fenâya, ademe bakar. Bildiğimiz, marzî-i İlâhî olmayan, ehl-i dalâletin dünyasıdır. (Sözler sh: 346)

30. Semâvat ve arzın Mâlik-i Zülcelâli ve dünya ve âhiretin Bâni-i Zülcemâli olan Rabbü’l-Âlemîn—değil ihtiyaç için, çünkü herşeyin Hâlıkı O’dur; belki izzet ve azamet ve rububiyetin şuûnâtı gibi bazı hikmetler için—şu kâinat sarayında, şu daire-i esbab içinde, hem melâikeyi, hem hayvânâtı, hem cemâdat ve nebâtâtı, hem insanları istihdam ediyor, onlara ibadet ettiriyor. (Sözler sh: 352)

31. Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor.

Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. (Sözler sh: 357)

32. Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir.

İşte, şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir. (Sözler sh: 358)

33. Ey nefis! Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sabıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız. (Sözler sh: 360)

34. Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen; ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faydalı görmek istersen; ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalb etmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ et.

Çünkü, bir muamele-i şer’iyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor, bir nevi ibadet oluyor, uhrevî çok meyveler veriyor. (Sözler sh: 362)

35. Sâni-i Hakîm, insanın eline, emanet olarak, rububiyetinin sıfât ve şuûnâtının hakikatlerini gösterecek, tanıttıracak işârat ve nümuneleri câmi bir ene vermiştir—tâ ki, o ene bir vahid-i kıyasî olup, evsaf-ı Rububiyet ve şuûnât-ı Ulûhiyet bilinsin. (Sözler sh: 536)

36. Ahlâk-ı İlâhiye ile muttasıf olup Cenâb-ı Hakka mütezellilâne teveccüh edip, acz, fakr, kusurunuzu bilip dergâhına abd olunuz. (Sözler sh: 541)

37. İhtiyarın cüz’î ise, kendi Mâlikinin irade-i külliyesine işini bırak.

İktidarın küçük ise, Kadîr-i Mutlakın kudretine itimat et.

Hayatın az ise, hayat-ı bâkiyeyi düşün.

Ömrün kısa ise, ebedî bir ömrün var, merak etme.

Fikrin sönük ise, Kur’ân’ın güneşi altına gir, imanın nuruyla bak ki, yıldız böceği olan fikrin yerine herbir âyet-i Kur’ân birer yıldız misilli sana ışık verir.

Hem hadsiz emellerin, elemlerin varsa, nihayetsiz bir sevap ve hadsiz bir rahmet seni bekliyor.

Hem hadsiz arzuların, makasıdın varsa, onları düşünüp muztarip olma.

Onlar bu dünyaya sığışmaz. Onların yerleri başka diyardır ve onları veren de başkadır. (Sözler sh: 635)

38. Dünyada gençliğe muhabbet, yani ibadette gençlik kuvvetini sarfetmenin neticesi: Dâr-ı saadette ebedî bir gençliktir. (Sözler sh: 648)

39. İman ve muhabbetullahın neticesi, ehl-i keşif ve tahkikin ittifakıyla, dünyanın bin sene hayat-ı mes’udânesi bir saatine değmeyen Cennet hayatı; ve Cennet hayatının dahi bin senesi bir saat müşahedesine değmeyen bir kudsî, münezzeh cemal ve kemal sahibi olan Zât-ı Zülcelâlin müşahedesi, rüyetidir. (Sözler sh: 650)

40. Ey kendini insan bilen insan!
Kendini oku...
Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var! (Sözler sh: 687)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: Geri: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:29 pm

41. Hakiki bütün elem dalalette, bütün lezzet imandadır. (Sözler sh: 740)

42. Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. (Sözler sh: 748)

43. Kâinattaki zevâl, firak ve adem zâhiridir. Hakikatta firak yok, visâl var. Zevâl ve adem yok, teceddüd var. Ve kâinatta herşey, bir nevi bekaya mazhardır. Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Hem hakikî vatanlarına girmeye vâsıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem, Rahman-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubûdiyet ve imtihanın tâlim ve tâlimâtından bir paydostur. Azrail Aleyhisselâm bugün gelse, hoş geldin, safâ geldin diye gülerek karşılayacağım. (Sözler sh: 765)

44. İnsan, acz ve fakrını anlamakla, tam Müslüman ve abd olur. (Sözler sh: 765)

45. Herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır. (Mesnevî-i Nuriye sh: 52)

46. Ancak Onun kudretiyle, iradesiyle her müşkül hallolur ve kapalı kapılar açılır. Ve Onun zikriyle kalbler mutmain olurlar. Binaenaleyh, necat ve halâs ancak Allah’a ilticayla olur. (Mesnevî-i Nuriye sh: 58)

47. İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve ziynetleri, Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde Cennet olsa bile Cehennemdir. Evet, öyle gördüm ve öyle de zevk ettim. Bilhassa, şefkatin ateşini söndürecek mârifetullahtan başka birşey var mıdır? Evet, marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştah olmadığı gibi, Cennete bile iştiyak geri kalır. (Mesnevî-i Nuriye sh: 104)

48. İ’lem eyyühe’l-aziz! Her kim kendisini Allah’a mal ederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah’a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. Allah’a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve herşeyin Ondan olduğunu ve Ona rücû ettiğini bilmekle olur. (Mesnevî-i Nuriye sh: 107)

49. Evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana herşey hizmetkâr olur. Bu da, herşey Allah’ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz’an ile olur. (Mesnevî-i Nuriye sh: 110)

50. Ferşten Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır. (Mesnevî-i Nuriye sh: 110)

51. Bu küre-i arz misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar, amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında çalışırlar. Eğer küre-i arzın haricinden yabancı birisi gelip misafirhanenin bir mucize ve harika olduğuna ve insanların da âciz, fakir, muhtaç olduklarına dikkat ederse, bu insanlar bu binaya sahip ve sâni olacak bir iktidarda değildir, ancak böyle harika bir masnûun Sânii de muciznümâ olduğuna kat’iyetle hükmedecektir. Ve bu insanlar, o Sultan-ı Ezelînin makasıdına çalışan amelelerdir. Bu ameleler, aldıkları ücretlerinden mâadâ bu binadan birşeye mâlik ve sahip olmadıklarına tekraren hükmedecektir. (Mesnevî-i Nuriye sh: 113)

52. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. (Mesnevî-i Nuriye sh: 119)

53. Dünyanın âkıbeti ne olursa olsun, lezâizi terk etmek evlâdır. Çünkü, âkıbetin ya saadettir; saadet ise şu fâni lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir. Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi? (Mesnevî-i Nuriye sh: 119)

54. Şu esâsata dikkat lâzımdır:

1. Allah’a abd olana herşey musahhardır. Olmayana herşey düşmandır.

2. Herşey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin.

3. Mülk Allah’ındır; sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa, meccânen zâil olur, gider.

4. Devam olmayan birşeyde lezzet yoktur. Sen zâilsin. Dünya da zâildir. Halkın dünyası da zâildir. Kâinatın şu şekl-i hâzırı da zâildir. Bunlar saniye ve dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.

5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme. (Mesnevî-i Nuriye sh: 129)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: Geri: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:29 pm

55. İ’lem eyyühe’l-aziz!

Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir.

Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur.

Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır.

Allah, melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence odur.

Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak Onun bekasıyladır.

Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor.
Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; herşeyin anahtarı Ondadır.

Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan! (Mesnevî-i Nuriye sh: 130)

56. Ey insan! Senin önünde iki yol var. Birisinden gitsen, kâinatın esfel-i sâfilînine gidersin. Diğer yoldan gidersen, âlâ-yı illiyyîn-i şerefe çıkabilirsin. (Mesnevî-i Nuriye sh: ?)

57. Ey insan! Senin elinde olan hayatın ve vücudun ve nefsin ve malın emanettir. Onlar, herşeye kadîr ve herşeye alîm bir Mâlik-i Kerîmin mülküdür. O Mâlik-i Kerîm ve Rahîm, kemal-i kereminden, sende emanet olan kendi mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin. Senin elinde beyhude zâyi olmasın. Sonunda, sana büyük fayda versin. Sen bir memursun, asker gibi muvazzafsın. Öyleyse, onun namıyla çalış, onun hesabıyla sa’y et. Muhtaç olduğun bütün şeyleri sana bahşeden ve rızkını veren, muktedir olmadığın şeylerden seni hıfzeden Odur. Senin gaye-i hayatın, Mâbudun tecelliyatına ve esmâ ve şuûnâtına mazhariyettir. (Mesnevî-i Nuriye sh: 157)

58. Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri mâdud ve herşeyin fânidir. Öyleyse, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarf etme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarf et ki, bâki kalsın. (Mesnevî-i Nuriye sh: 182)

59. Ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zâtın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. O’ndan nur al ki sönmeyesin. O’nun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. O’nun nesim-i zikrine beden ol ki, hayattar olasın. Esmâ-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şuasıyla temessük et ki, adem deryâsına düşmeyesin.

Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça O’nun uhdesindedir. Senin elinde yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da O’nun hazinesine at ki rahat olasın. (Mesnevî-i Nuriye sh: 184)

60. Arslan gibi hayvanların diş ve pençelerine bakılırsa, iftiras ve parçalamak için yaratılmış oldukları anlaşılır. Ve kavunun, meselâ, letafetine dikkat edilirse, yemek için yaratılmış olduğu hissedilir. Kezâlik, insanın da istidadına bakılırsa, vazife-i fıtriyesinin ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi, ruhânî ulviyyetine ve ebediyete olan derece-i iştiyakına da dikkat edilirse, en evvel insan bu âlemden daha lâtif bir âlemde ruhen yaratılmış da teçhizat almak üzere muvakkaten bu âleme gönderilmiş olduğu anlaşılır. (Mesnevî-i Nuriye sh: 186)

61. İ’lem eyyühe’l-aziz! Yarın seni zillet ve rezaletlere mâruz bırakmakla terk edecek olan dünyanın sefahetini bugün kemal-i izzet ve şerefle terk edersen, pek aziz ve yüksek olursun. Çünkü, o seni terk etmeden evvel sen onu terk edersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun. Fakat vaziyet mâkûse olursa, kaziye de mâkûse olur. (Mesnevî-i Nuriye sh: 188)

62. İnsanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvelâ mazi, hal ve istikbal zamanlarında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nefsinde veya haricinde görmekte olduğu in’amlar lisanıyla, sonra mahlûkatın yapmakta oldukları tesbihatı şehadet ve müşahede lisanıyla Sânii hamd ü senâ etmektir. (Mesnevî-i Nuriye sh: 206)

63. İnsanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebâir, takvâsıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır. (Mesnevî-i Nuriye sh: 224)

64. Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?”; yani, “Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur. (Mektubat sh: 26)

65. Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir. (Mektubat sh: 33)

66. Kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba’s-ı enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı. Âlâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i sâfilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. (Mektubat sh: 44)

67. İşte, nev-i beşer, bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvânât-ı muzırra nev’inden olan küffârı ve münafıkları kaybetti. (Mektubat sh: 44)

68. Ben nefsimi tebrie etmiyorum. Nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için, ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil. Ehl-i aklın ve zîşuurun kârı olmadığından, nefs-i emmârem ister istemez akla tâbi olmuştur. (Mektubat sh: 68)

69. Kat’iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: Geri: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:30 pm

Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur.

Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur. (Mektubat sh: 222)

70. Şu kâinatın zîşuuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi ve gayesi, insandır. (Mektubat sh: 237)

71. En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi olur. (Mektubat sh: 282)

72. Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise herşey dosttur.

Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.

Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur.

Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.

Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır. (Mektubat sh: 282)

73. Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır. (Mektubat sh: 283)

74. Hâlık-ı Rahmanın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîmde gayet ehemmiyetle şükre davet eder. (Mektubat sh: 364)

75. Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. (Mektubat sh: 402)

76. Saadet-i dâreyn ve elemsiz lezzet ve vahşetsiz ünsiyet ve hakikî zevk ve ciddî saadet, iman ve İslâmiyetin hakikatindedir. (Mektubat sh: 456)

77. Hakikî mü’min ve tam bir Müslüman olmak; yani, yalnız surî değil, belki hakikat-i imanı ve hakikat-i İslâmı kazanmak; yani, şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelâline abd olmak ve muhatap olmak ve dost olmak ve halil olmak ve ayna olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle, benî Âdemin melâikeye rüçhaniyetini ispat etmek ve şeriatın imanî ve amelî cenahlarıyla makamât-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmektir. (Mektubat sh: 457)

78. Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. (Lem’alar sh: 10)

79. Ey insanlar! Fâni, kısa, faydasız ömrünüzü bâki, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikînin yoluna sarf ediniz. (Lem’alar sh: 17)

80. Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer. (Lem’alar sh: 17)

81. İnsan çendan fânidir; fakat beka için halk edilmiş ve bâki bir Zâtın ayinesi olarak yaratılmış ve bâki meyveleri verecek işleri görmekle tavzif edilmiş ve bâki bir Zâtın bâki esmâsının cilvelerine ve nakışlarına medar olacak bir suret verilmiştir. Öyleyse, böyle bir insanın hakikî vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve istidadatıyla o Bâkî-i Sermedînin daire-i marziyâtında esmâsına yapışıp, ebed yolunda o Bâkîye müteveccih olup gitmektir. (Lem’alar sh: 18)

82. Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemâlâtın madeni ve menbaıdır. (Lem’alar sh: 56)

83. Allah’a (celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz; Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin. (Lem’alar sh: 57)

84. Demek oluyor ki, insan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki, o matlab-ı âlânın yolu Habibullaha ittibâdır ve Sünnet-i Seniyyesine iktidâdır. (Lem’alar sh: 57)

85. İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. (Lem’alar sh: 206)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Empty
MesajKonu: Geri: İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler   İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 7:30 pm

86. İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. (Lem’alar sh: 206)

87. Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan. (Lem’alar sh: 206)

88. Bu hayat madem kâinatın en büyük neticesi ve en azametli gayesi ve en kıymettar meyvesidir; elbette bu hayatın dahi kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunmak gerektir. Çünkü ağacın neticesi meyve olduğu gibi, meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır. Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyîye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir.

Ve bundan anla ki, bu hayatın gayesini “rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir” diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesini ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip dehşetli bir küfran-ı nimet ederler. (Lem’alar sh: 330)

89. Mevcudatın icadındaki en mühim makasad-ı Rabbâniye, kendini zîşuurlara tanıttırmak ve sevdirmek ve medhü senâsını ettirmek ve minnettarlıklarını kendine celb etmektir. (Şualar sh: 21)

90. İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı Kâinatı tanımak ve Ona iman edip ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, mârifetullah ve iman-ı billâhtır ve iz’an ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir. (Şualar sh: 100)

91. O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. (Şualar sh: 208)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
 
İnsanın Gayesi ve Hakiki Saadeti Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Melaike Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler
» İslamiyet Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler
» Risalet Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler
» İman Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler
» Kader Hakkında Risale-i Nurdan Tesbitler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: RİSALE-İ NUR ÖZEL BÖLÜM :: KONUŞAN RİSALE-İ NUR-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar