NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 İSLÂM TARİHİNDE HÂDİSELER

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

İSLÂM TARİHİNDE HÂDİSELER Empty
MesajKonu: İSLÂM TARİHİNDE HÂDİSELER   İSLÂM TARİHİNDE HÂDİSELER Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 8:02 pm

Âhirzaman fitnesinde, gizli münafık ce­reyan geç­miş zamanda müslümanlar ara­sında vuku bulmuş ih­tilafları ha­tırlat­makla yeniden canlandırmak ister. Buna karşı Bediüzzaman Hazretleri, geçmişteki fit­neleri medar-ı müna­kaşa etmekten kaçmayı düstur edinip şöyle der:


«Madem bu zamanda zendeka ve ehl-i dalâ­let ihti­laftan istifade edip, ehl-i imanı şaşır­tıp ve şe­airi boza­rak, Kur’an ve iman aley­hinde kuvvetli cere­yanları var; elbette bu müdhiş düşmana karşı cüz’î tefer­ruata dair medar-ı ihtilaf münakaşala­rın ka­pı­sını açmamak ge­rektir.


Hem ölmüş insanları zemmetmek, hiç lü­zumu yok. Onlar dâr-ı âhirete, mahall-i ce­zaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan mu­habbet-i âl-i beytin muktezası değil­dir ve lâzım da değildir, diye Ehl-i Sünnet Velcemaat, sahabe­ler zamanındaki fit­nelerden ba­his açmayı men’etmişler. Çünki Vakıa-i Cemel’de Aşere-i Mübeşşere’den Zübeyr ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (R.A.) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat o harbi içtihad neticesi deyip; Hazret-i Ali (R.A.).A.); haklı, öteki taraf haksız fakat içti­had neticesi olduğu cihetle affe­di­lir. Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfizîlerin mezhebleri İslâmiyet’e zarar ver­mesin diye Sıffîn Harbi’ndeki bâgîlerden de bahis açmayı zararlı görü­yorlar.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 204)


«Sahabelerin bir kısmı, o harblerde adalet-i iza­fiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şer’i­yeyi düşünüp tabi ola­rak, Hazret-i Ali’nin (R.A.) takib ettiği adalet-i haki­kiye ve azi­met-i şer’iye ile beraber zâhidane, müstağ­niyane, muktesidane mesleğini terkedip mu­halif tarafa bu içti­had neticesinde gir­dik­lerini, hattâ İmam-ı Ali’nin (R.A.) kar­deşi Ukayl ve “Habr-ül Ümme” ünvanını alan Abdullah İbn-i Abbas dahi bir vakit mu­halif tarafında bulunduklarından, hakiki Ehl-i Sünnet Velcemaat, مِنْ مَحَاسِنِ الشَّرِيعَةِ سَدُّ اَبْوَابِ الْفِتَنِ bir düstur-u esa­siye-i şer’i­yeye binaen


طَهَّرَ اللّهُ اَيْدِيَنَا فَنُطَهِّرُ اَلْسِنَتَنَا diyerek o fitnelerin kapı­sını açmak, bahsetmek caiz görmüyor­lar. Çünki itiraza müstehak birkaç tane varsa, ta­rafgirlik damarıyla büyük sahabe­lere, hattâ mu­halif tara­fında bulunan Âl-i Beytin bir kısmına ve Talha ve Zübeyr (R.A.).A.); gibi Aşere-i Mübeşşere’den büyük zat­lara itiraza başlar, zemm ve adavet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı ka­pamak tarafdarıdır. Hattâ Ehl-i Sünnet’in ve İlm-i Ke­lâm’ın azîm imamla­rından meş­hur Sa’deddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkında tel’in ve tadlile cevaz vermesine muka­bil, Seyyid Şerif-i Cürcanî gibi Ehl-i Sünnet Velcemaat’in allâmeleri demiş­ler:


“Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdir­ler; fa­kat sekeratta imansız gittikleri gaybîdir. Ve kat’î bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı kat’î ve delil-i kat’î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihti­mali ve tevbe etmek ihtimali olduğun­dan, öyle hususî şahsa lânet edilmez.


Belki لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ وَ الْمُنَافِقِين gibi umumî bir ün­van ile lânet caiz olabilir. Yoksa za­rarlı, lüzumsuzdur” diye Sadeddin-i Taftazanî’ye mu­kabele etmişler.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 206)


«Şimdi dehşetli ejderhalar hakaik-i imaniye cep­hesinde ehl-i imana gözümüz önünde saldır­ma­ların­dan ve çokları ısırma­larından, ehl-i imanı kur­tarmak mecburi­yeti Kur’ân’ın emriyle varken, bu zamanı bırakıp, eski zamana gidip, Ehl-i Beyte ge­len dehşetli zulümleri temâşâ etmek, daha ziyade ru­humu ezer ve kuvve-i mâneviyeyi kırıp ruhuma azap azap üs­tüne gelmektir.


Zâlim siyasetin gaddarâne bir düsturu olan “Ce­maat için fert fedâ edilir” diye çok zâli­mâne pek çok vu­kuatı, ehvenü’ş-şer diye bir nevi adalet‑i izafiye namında hâkimiye­tine bir maslahat gös­termişler. Hattâ bu asırda, o gaddar düsturun hükmüyle, bir adamın hatâsıyla bir köyü mahveder. Beş on ada­mın, onların siyasetine zarar vermek te­vehhümüyle, binler adamı perişan eder.


İşte, eski zamanda bir derece, siyasetin bu gaddar düsturu İslâmlar içine girdiğin­den, siya­sette, bu müt­hiş düsturlar karşı­sında, mecburi­yetle Selef-i Salihîn sükûtla ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin imamları o ka­pıları kapamak, طَهَّرَ اللّهُ اَيْدِيَنَا فَنُطَهِّرُ اَلْسِنَتَنَا (*) deyip o kapıları aç­mı­yor­lar.


Madem Ehl-i Beyte zulmedenler şimdi âhi­rette cezasını öyle bir tarzda görü­yorlar ki, bizim onlara hü­cumla yardımı­mıza bir ihtiyaç kalmı­yor. Ve mazlum Ehl-i Beyt, muvakkat bir azap ve zahmet mu­ka­bilinde o derece yüksek bir mükâfat gör­müşler ki, aklımız ihata etmiyor. Değil şimdi onlara acı­mak, belki onları o hadsiz rahmete maz­hariyetleri nokta­sında binler tebrik etmek gerektir ki, birkaç sene zah­metle, milyonlar mertebeler ve bâki sa­adet­ler âhi­rette ka­zandıkları gibi, dünyada da kal­dıkları za­manda, ehemmiyetsiz, dünya­nın fâni sal­ta­natı ve mu­vakkat hâkimiyeti ve karışık si­yasetine bedel mânevî birer sul­tan ve haki­kat âleminde birer şâh, birer mâ­nevî pa­di­şah makamını kazandılar. Valiler yerine, ev­liyalar, aktablara kuman­dan oldu­lar. Kazançları bire bin değil, mil­yonlardır.


İşte bu sır içindir ki, Yeni Said’in hususî üstadı olan İmam-ı Rabbânî, Gavs-ı Âzam ve İmam-ı Ga­zâlî, Zeynelâbidin (r.a.).a.); husu­san Cevşenü’l-Kebîr mü­nâcâ­tını bu iki imamdan ders almışım. Ve Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali Kerremallahü Veche’den aldığım ders, otuz seneden beri, husu­san Cevşenü’l-Kebîr’le daima onlara mânevî irtiba­tımda, geçmiş ha­kikati ve şimdiki Risale-i Nur’dan bize gelen meşrebi almışım. Zâlimlerin gaddarlık­larını değil deşmek, bakmak, belki düşünmek de meş­rebimize gelmiyor. Çünkü onlar mücazatını ve mazlumlar mükâfatını, aklımızın fev­kinde görmüş­ler. O meselelerle meşgul ol­mak, şimdiki bu hazır musibet-i diniyeye karşı mü­kel­lef olduğumuz va­zife-i Kur’âniyeye zarar verir.


Ulema-i ilm-i kelâmın ve usûlü’d-din allâ­me­le­ri­nin ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin dâhi mu­hak­kik­leri­nin İslâmî akidelere dair çok tetkik ve muhake­matla ve âyât ve ha­disleri müvazene ile kabul ettik­leri usûlü’d-din düsturları, şimdiki Ri­sale‑i Nur’un meş­rebini mu­hafazaya emredi­yor, kuvvet veri­yor.


Hattâ, hiçbir yerde, hattâ ehl-i bid’a kısmı da bu meşrebimize ilişe­miyorlar. Hakikat-i ihlâs tam mu­hafaza edildiği için, her nevi ehl-i İslâm içine giri­yor.


Şîalıkta mutaassıp ve Vehhâbîlikte de müf­rit, filo­zofların en maddîsi ve müte­fennini ve mu­taassıp hocaların en enaniyetlisi, beraber Nur dai­resine girmeye başlamışlar ve kıs­men şimdi de kardeşçe bulunuyorlar.


Hattâ bazı mis­yonerler de, din-i İsâ’nın (a.s.) ha­kikî ruhânîsi de o daireye gi­recekle­rine emâreler var. Birbirine hücum değil, belki bir tesanüt, bir musalâha lüzumunu hisse­dip me­dar-ı münakaşa meseleleri ortaya atmıyor­lar. Demek İmam-ı Ali’nin (r.a.) otuz kırk işaretiyle sa­rahat de­recesinde ha­ber verdiği Risale-i Nur, bu za­manın müthiş yaralarına tam bir ilâçtır. Onun için, o da­ire bize kâfi gelmiş, ha­rice çıkmıyoruz.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 209-211)


(*) “Cenab-ı Hak ellerimizi o kanlı hadiselere bulaş­tırmadı; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dili­mizi bulaştırmayalım.” Ömer bin Abdülaziz’e ait bir söz. Şa’ranî, El-Yevâkit ve’l-Cevahir, 2:69; Bâcurî, Şerhü Cevheretü’t-Tevhid, 334.


«Eğer denilse: Mübarek İslâmiyet ve nurani Asr-ı Saadet’in başına gelen o deh­şetli kanlı fitne­nin hik­meti ve vech-i rah­meti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?


Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağ­murlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, to­humların, ağaçların isti­dadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri ken­dine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına ge­çer. Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekir­dekler hükmündeki muhte­lif ayrı ayrı is­tidadları tah­rik edip kamçı­ladı; “İslâmiyet tehlike­dedir, yangın var!” diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıf­zına koşturdu. Herbiri, kendi istida­dına göre camia-i İslâmiyetin kes­retli ve muhte­lif vazifelerin­den bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i cid­diyetle ça­lıştı. Bir kısmı hadîsle­rin mu­hafa­zasına, bir kısmı şe­riatın muha­fazasına, bir kısmı hakaik-ı imaniyenin muhafaza­sına, bir kısmı Kur’anın muha­fa­zasına çalıştı ve hakeza.. Herbir taife bir hiz­mete girdi. Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa’­yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek ge­niş olan âlem-i İslâmiyetin ak­tarına, o fırtına ile tohum­lar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o gül­ler ve gülistan içinde ehl-i bid’a fırkalarının diken­leri dahi çıktı.


Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalka­ladı, şid­detle tahrik edip çevirdi, ehl-i him­meti gayrete ge­tirip elektriklendirdi. O ha­reket­ten gelen bir kuvve-i anil­merkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nu­ranî mu­haddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, ak­tab­ları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hic­ret et­tirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana ge­tirip, Kur’anın ha­zinelerinden istifade için gözlerini açtırdı» (Mektubat sh: 100)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
 
İSLÂM TARİHİNDE HÂDİSELER
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İttihad-ı İslam Şartları
» İSLAM DECCALI SÜFYAN
» İNSANLIK İSLAM’A GELECEK
» İSLÂM, İSEVÎ İTTİFAKI
» Bediüzzaman,İslam ve Demokrasi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: RİSALE-İ NUR ÖZEL BÖLÜM :: AHİRZAMAN VE KIYAMET ALAMETLERİ ÖZEL BÖLÜM-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar