SÜFYAN
(İSLÂM DECCALI)
Kamus-u Okyanus, bu kelime için “esami-i ricalden bir isimdir” der, yani mânâ aranmayacağına işaret eder. Âhirzamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına sebeb olacağı sahih hadîslerle bildirilen ve şeair-i İslâmiyeyi tahribe çalışan dehşetli ve münafık bir şahıs. “Süfyanîler” ise Süfyan cereyanıdır. İbn-i Cerir-i Taberî Süfyanîlerle alâkalı rivayetleri Cami-ül Beyan’da (34:51) âyeti altında cem’etmiştir.
Bir hadîste bildirilen Ahlas, Serra, Duhayma fitneleri için bak: Tac Tercemesi 5.cilt 927.hadîs (Uzun süren ve insanların müsbet ve menfî iki gruba ayrıldığı mezkûr üçüncü fitne, Süfyanî fitneye işaret olsa gerektir.)
«Rivayetler, Deccal’ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. (*) لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir tevili şudur ki: İslâmların Deccalı ayrıdır. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali’nin (r.a.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccalı Süfyandır, İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccalı ayrıdır. (**) Yoksa Büyük Deccalın cebir ve ceberut-u mutlakına karşı itaat etmeyen şehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz.» (Şualar sh: 585)
(*) Kenz-ül Ummal cilt:11 sh:125 ve Ruh-ul Beyan cilt:8 sh:197
(**) Süyûtî, el-Orfu'l-Verdî fî Ahbari'l-Mehdî (el-Hâvî li'l-Fetâva): 2:234; Ahmed Zeynî Dahlan, el-Fütûhâtü'l-İslâmiye: 294; el-Berzenci, el-İşâa' fî Eşrâti's-Sâa': 95-99; İbn-i Haceri'l-Heytemî, el-Fetâva'l-Hadîsiyye: 36; Muhtasar u Tezkireti'l-Kurtubî: 133-134.
«1350 sene evvel Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir şakirdi ve esrar-ı Kur’aniyenin dersini bizzat Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan alan Hazret-i Ali (R.A.).A.) meşhur ve matbu’ kasidesinde demiş ki:;
أَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيراً - بَاتَ بِهَا اْلأَمِيرُ وَالْفَقِيرَا (Haşiye)
وَاعْلَمْ بِأَنَّ الْوَقْتَ بَانَ وَاقْتَرَبْ - فَانْتَظِرُوا الدَّجَّالَ أَغْوَرى مَنْ كَذِبَ
ثُمَّ اعْلَمُوا مَعَاشِرَ اْلإِخْوَانِ - أَنَّ غُوَاةَ آخِرِ الزَّمَانِ
İşte bu kasidede Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan aldığı derse binaen diyor ki:
“Huruf-u Arabiye acemî yani frengî hurufuna tebdil edildiği zaman, Deccal’ı intizar ediniz.”» (Rumuzat-ı Semaniye 4.Remiz) (Hz.Ali Efendimizin kasidesi matbu’ Mecmuat-ül Ahzab 1.cilt sh: 595)
“(Hâşiye): Cây-ı dikkattir ki, frengî hurufatını öğretmek için Ramazan gecelerinde çoluk ve çocuğa, zengin ve fukaraya dersin şenaatine işareten, kasidede bir nüshada
بَاتَ بَاتَ بِهَا اْلأَمِيرُ وَالْفَقِيرَا
yani gece işlemek tabiriyle işaret ediyor.”
Diğer bir hadîs-i şerifte de mealen şöyle buyuruluyor:
«Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakınmaya davet ederim: Medine’den çıkacak bir fitne, Mekke’den çıkacak bir fitne, Yemen’den çıkacak bir fitne, Şam’dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne. Bir fitne de Şam’ın merkezinden zuhur eder ki, işte bu Süfyanî’nin fitnesidir.» (Ramuz-ul Ehadîs sh:18)
Bu rivayetin te’vilini bu mesele izah etmektedir.
Evet «Rivayetlerde, vukuat-ı Süfyaniye ve hâdisat-ı istikbaliye Şam’ın etrafında ve Arabistan’da tasvir edilmiş. (*) Allahu a’lem, bunun bir te’vili şudur ki:
Merkez-i hilafet eski zamanda Irak’ta ve Şam’da ve Medine’de bulunduğundan, raviler kendi içtihadlarıyla -daimi öyle kalacak gibi, mânâ verip “merkez-i hükûmet-i İslâmiye” yakınlarında tasvir etmişler, Haleb ve Şam demişler. Hadîsin mücmel haberlerini, kendi içtihadlarıyla tafsil etmişler.» (Şualar sh: 585) (*) (Sahih-i Müslim cilt:8 hadîs:2937)
Kitab-ül Feteva-yı Hadîsiyye, Ahmed Şehabeddin bin Hacer-il Heytemî adlı eserin 30. sahifesinde ve Kenz-ül Ummal, 14. cild 272. sahifede ve 39639, 39677. hadîslerinde ve diğer bazı hadîs kitablarında “Süfyan”dan bahsedilir.
Diğer «Bir rivayette, “İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek” denilmiş. (*)
لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir te’vili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.
Garibdir hem çok garibdir. Yediyüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur’an’ın elinde şeref-şiar, barika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. “Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor” diye rivayetlerden anlaşılıyor.» (Şualar sh: 596) (*) Mişkât-ül Mesabih cilt: 3 sh: 38 ve Kenz-ül Ummal cilt: 14 sh: 559 hadîs: 9685
Bediüzzaman Hazretleri, 1948 senesinde Afyon Mahkemesinde “İnkılaplar aleyhindedir” tarzında ithamlarla mahkûm edilmek istenilmiş, fakat karar Temyiz’ce bozulmuştu. Mahkûmiyet kararı yolunda ısrar eden iddia makamına verilen cevapta aynen şöyle deniliyor:
«Acibdir ki; savcı müddeî iftiralı ittihamnamesinde en ziyade iliştiği ve Said’in ittihamına medar yaptığı, Siracünnur’un âhirindeki Beşinci Şua’ın mes’elelerinde Said demiş ki:
“Başa şapka koymağa cebreden Süfyan öyle dehşetli istibdadla hareket eder ki, bir cani yüzünden yüz köyü harab eder.. bir asi yüzünden binler masumu mahveder.” dediği fıkra için Said’in mahkûmiyetine pek musırrane çalışıp demiş ki: “Atatürk’ü tahkir edip, inkılâblar aleyhindedir.”
Cevab: Yine o cevab veren Nur şakirdlerinden Abdürrezzak namında birisi diyor ki:
İşte o davanın doğruluğuna delâlet eden yüzer emareden tek bir emaresi: 1938’deki Dersim faciasında binler masumları, ihtiyar kadınları hem öldürtüp hem ateşlere atmak ve bir isyan tevehhümü ve ihtimali yüzünden yaktırması; bu Beşinci Şua’ın o hükmünü kat’î hakikat olarak gözlerine sokuyor.
Acaba bin seneden beri bir milyar şühedayı hakikat-ı Kur’an ve iman yolunda feda edip şehid veren ve bütün mefahiri İslâmiyetle tahakkuk eden ve âlem-i İslâmın en büyük ordusu ve kahraman milleti olan Türk’e bütün bütün mahiyetlerine zıd ve bütün ecdadlarını darıltan, inciten, manen ihanet eden ve neslen hiç Türklükle münasebeti olmayan bir adama, Türklerin ceddi ve büyük babası namını vermek; ne derece Türklüğe bir adavet ve ihanet olduğu anlaşılmıyor mu?
Abdürrezzak ve saire»
(Elyazma Rumuzat-ı Semaniye Risalesi Gayr-i Matbu’)