"Şu üslûp, bir silsilenin mübarek hırkalarının parçalarından dikilmiştir. Yani Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî, Halid Ziyaeddin, Seyyid Tâhâ, Seyyid Sıbğatullah ve Seyda gibi evliyaya işaret var." (Münazarat).
"Ben sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahali Nakşî tarikatında ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan namiyle bir zattan istimdat ederken, ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak "Yâ Gavs-ı Geylânî' derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, "Yâ Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.' Acibdir ve yemin ediyorum ki, bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle Fatiha ve ezkâr ne kadar okumuş isem, Zât-ı Risaletten (a.s.m.) sonra Şeyh-i Geylânî'ye hediye ediliyordu. Ben üç-dört cihetle Nakşî iken, Kadirî meşrebi ve muhabbeti bende ihtiyarsız hükmediyordu. Fakat tarikatla iştigale ilmin meşguliyeti mâni oluyordu." (Sekizinci Lem'a, Osm. s.65.)
Nurs seyahatlerimiz esnasında üç-beş defa Hizan'a uğramıştık. Hizan yakınlarında Gayda kasabası bulunmaktadır. Yukarıdaki nakillerde adı geçen Seyyid Sibğatullah Hazretleri burada bir tepecikte medfundur. Bu tepede ayakkabılar çıkartılarak, hürmet içinde ziyaretler yapılmaktadır.
Gavs-ı Hizan Seyyid Sıbğatullah l87l yılında vefat etmiş, bu vefattan beş yıl sonra da Bediüzzaman dünyaya gelmişti.
Gavs olmaktansa gelecek zata baba olmayı tercih ederim.
Bazı zamanlarda Üstad Bediüzzaman'ın muhterem babası Sofi Mirza Efendi, Nurs köyünden kalkarak Gayda'ya Seyyid Sıbğatullah Hazretlerinin ziyaretine gelirdi. Bir defasında muhteşem mecliste Seyyid Sıbğatullah ayağa kalkarak, Sofi Mirza'ya meclisin başköşesinde yer göstermişti. Orada bulunan ulemâ ve hulefâ, bu basit, ümmî Nurslu köylüye neden bu kadar alâka ve hürmet göstediğini Seyyid Sıbğatullah'tan sordukları zaman, Gavs-ı Hizan şu cevabı veriyordu: "Bu Sofi Mirza ileride öyle bir zata baba olacak, bunun sulbünden öyle bir zat gelecek ki, o zata baba olmayı ben on gavslığa tercih ederim. Gavs olmaktansa, o gelecek zata böyle bir baba olmayı tercih ederim!"
Abdurrahman Nursî'nin, Bediüzzaman'ın hayatıyla alâkalı yazdığı kitapta Siirt'in büyük âlimi Molla Fethullah'tan naklen şu parçayı okumaktayız:
"Zekâ ile hıfzın aşırı derecede bir arada bulunması gerçekten az rastlanır bir şeydir. Fakat şimdiye kadar bu özelliği iki kişide gördüm. Biri sizde (Bediüzzaman'da), diğeride Molla Halid-i Olekî'de."
Molla Halid-i Olekî, Doksan Üç Harbinde şehit olan bir din ve iman kahramanıydı. Geçmiş yıllarda Muş'un Nurşin beldesinde Abdurrahman-ı Tağî Hazretlerinin türbesini ziyaret ederken, Molla Halid-i Olekî'nin yazdığı, üzerinde, kırmızı kalemle tevafukları da gösteren, el yazması Minah (Vergiler) isimli Arapça eseri de görmüştüm.
Bu kitap Urfa Halilürrahman Camii imamı Yahya Pakiş'in tercümesiyle l982'de İstanbul da neşredildi.Kitap şu ismi taşıyor: Minah Seyyid Sıbğatullahi'l-Arvasî Gavs-ı Hizanî. Bu eseri Seyyid Sıbğatullah'ın halifesi Halid-i Olekî derlemişti.
Seyyid Sıbğatullah'ın dedelerinin bulunduğu köylerde hiçbir oyun âleti ve çalgı bulunmazdı. Gavs-ı Hizan Sıbğatullah "Ben Lütfullah'ın oğluyum" diye babasından bahsederdi. Sigara içmemek bunların âdetiyle. Meclislerinde sigara içene müsaade etmezlerdi.
Seyyid Sıbğatullah, çeşitli büyük şeyhlerden sonra Seyyid Tâhâ'ya halife olmuştu. l840'da Seyyid Tâhâ beline hizmet kemerini bağlamıştı. Nesep olarak Abdülkadir Geylânî Hazretlerine mensup olan Seyyid Tâhâ l852'de vefat etti.
Seyyid Sıbğatullah ise l87l'de Bitlis'te geçirdiği humma hastalığından sonra, Ramazan'ın üçüncü Cumartesi günü öğleden sonra vefat etti.
Seyyid Sıbğatullah Hazretlerinin tasarruf ve kerameti çoktu.
Çok kişi, Gavs-ı Hizan'ın vasıtasıyla velâyet derecesine ulaşmıştı.
Dokuz kardeşi, sekiz oğlu vardı. Oğlu Celâleddin çok cesur ve kahramandı. Seyyid Sıbğatullah'ın cenazesini, oğlu Celâleddin'in emriyle Abdurrahman-ı Tağî yıkamıştı.
Bir seferinde Seyyid Sıbğatullah'la oğlu Celâleddin birlikte Seyyid Tâhâ'nın evine gitmişlerdi. Seyyid Tâhâ'nın odasında büyük bir yılan görüldü. Yılan hem çok büyük, hem de tavandaki direkler arasında olduğu için, orada bulunanlardan hiçbiri yılanı çıkarmaya ve öldürmeye cesaret edemiyordu. Şeyh Celâleddin, eli ile yılanı tutarak çıkardı ve öldürdü. Bunun üzerine babası Gavs-ı Hizan Seyyid Sıbğatullah, oğluna hitaben: "Ağa ağa" diye seslenerek iltifat etti. Seyyid Tâhâ da Celâleddin'e nazar edip, manevî evlâtlığa kabul etti. Doksan Üç Harbinde bu korkusuz Celâleddin çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Kendisi gayet cömertti. Babasından yedi yıl sonra, yani l878 senesinde vefat etti.
Gavs-ı Hizan Seyyid Sıbğatullah'ın, birisi oğlu Şeyh Bahaeddin olmak üzere dört tane halifesi vardı. Bu halifeler şu zatlardı:
Seyda Abdurrahman-ı Tağî,
Gavs-ı Hizan'ın oğlu Şeyh Bahaeddin,
Şirvanlı Şeyh Halid-i Olekî,
Şeyh Abdurrahman-ı Meczup.
Gavs-ı Hizan, "Abdurrahman-ı Meczup, Allah'ın nurunu hakkıyla müşahede edendir" diye buyurmaktaydı.
Abdurrahman-ı Tağî ise sohbet piriydi. Hilâfet makamını geçmişti. Seyda bir şeyh ve mürşiddi. Nurşin'de medfundur.
Molla Halid-i Olekî, Doksan Üç Harbinde nice kahramanlıklardan sonra şehit olmuştu. Mezarı meçhuldür.