NUR DERSi - NUR DERSLERi
|
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
|
|
| Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
|
|
| Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
|
|
| Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
|
|
| Salı Mart 10, 2009 11:46 am
|
|
| Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
|
|
| C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
|
|
| Dava-i Kuraniye-i Risale-i Nura Sahip Çıkacak Vekiller Hakkında dır | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
NurDersi MuHakkiK
Mesaj Sayısı : 709 Kayıt tarihi : 30/01/09
| Konu: Dava-i Kuraniye-i Risale-i Nura Sahip Çıkacak Vekiller Hakkında dır C.tesi Ocak 31, 2009 9:05 pm | |
| Eğer denilirse: ”Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler.” (Emirdağ L.) -sırrınca- [“Bizim mutlak vekil nazarıyla baktığımız halen hayatta olan kemalata medar ağabeylerimiz vardır. Onar sizler gibi düşünmezler. Hem kısmen vebal altında görünüyorlar Bu mesele nin hallini isteriz?] Pek çok vech-i var Fehmettiğimiz kadarını deriz:
1.Vecih: ”Hem benim şahsımın, hem Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinin sermayesini, kendilerini Risale-i Nur'un hizmetine vakfedenlerin tayınlarına vermek, hususan nafakasını çıkara- mayanlara vermek lâzımdır. Şimdiye kadar birkaç senedir tayınatları verilen Nur talebeleri, haslara malum olmuş. Ben de yanımda şimdi bulunan kardeşlerimi kendime vâris ve benim vazifemi yapmaya çalışmak lâzım. Tesanüdü de muhafaza etsinler. (Emirdağ L.2) Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayınat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar "Bu Said günde beş on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?" dememek için bu hakikati izhar etmek münasip olur. Şimdi…… o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum. (Emirdağ L.2.) Size hayatımda vefattan sonra elinize geçecek mânevî malımı ve hukukumu size vermeye ve مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا sırrına binaen ölümden evvel sizi bilfiil vâris yapmaya dair bir Nur şakirdi sordu ki: "Hikmet nedir? Sizi daha çok zaman aramızda görmek istiyoruz….
Ben de dedim ki: Eğer vefattan sonra bu hakikî ve hakikatli vârislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakikî malik olur, umumuna mâlik olamaz. Fakat ölümden evvel vârislere verilse; emvâl-i uhrevî gibi, herbirisi umum o mala, o nur lâmbasına derecesine göre mâlik sayılır. Herbirisi küçük birer Said olur; bir nöbetçi yerine, binler nöbetçiler olur. Said'in, irsiyette yalnız binden bir hisse sahibi bir Nurcu olmaz, belki tam bir genç Said olur. (Emirdağ L.1.) Hükmü teyid ediyoruz. Nur’un hamisiyiz varisiyiz. Bizmde reyimiz vardır. Hem risale-i Nur’un sahibiyiz. Kendimizi talebe biliyoruz. Bu vazifede istihdam ediliyoruz. Evet Nur’un varisi binlerdir. “Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler’ (Risalet’ün Nur’u) kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.” (mektubat) Buna ilaveten: Ben burada inşaallah emanetçi olduğum Sözler'i inâyet-i Hakla ve duanız berekâtıyla lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümit ediyorum. Üstadım, müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları Dellâl-ı Kur'ân'dan enzâr-ı cihana vaz eden Hâlık (Celle Celâluhu) bizim gibi kimsenin ümit ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa'yimle, kudretimle kazandım diyen huddâm o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatindeyim. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur'la çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim. (Hulusi-Barla L.)
Risale-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir, fakat nasılki Kur'an-ı Mübin Allah'ın kelâmı iken Seyyid-i Kâinat, Eşref-i Mahlukat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur, siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azîm'in nurlarından bugünün karmakarışık sarhoş insanlarına emr-i Hak'la hitab ediyorsunuz. Öyle ise; O Hakîm-i Rahîm, size bu eseri yaptırtan, o Nurları ayak altında bıraktırmaz. Elbette ve elbette fânilerden belki de hiç ümid edilmediklerden sahibler, hâfızlar, ikinci üçüncü hattâ onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyurur itikadındayım.
(Hulusi-Barla L.)
2.Vecih: Risale-i Nur uyarıyor; Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur'un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü. O plânların en mühim bir esası, has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkünse Risale-i Nur'dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve Nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar… Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar… Böyle heriflere dersiniz: "Biz, Risale-i Nur'un şakirtleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirttir. Risale-i Nur'un menbaı, madeni, esası da Kur'ân'dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de-el'iyâzü billâh-Risale-i Nur'un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak" deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak, ve mübalâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek, ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.” (Emirdağ L.1) | |
| | | NurDersi MuHakkiK
Mesaj Sayısı : 709 Kayıt tarihi : 30/01/09
| Konu: Geri: Dava-i Kuraniye-i Risale-i Nura Sahip Çıkacak Vekiller Hakkında dır C.tesi Ocak 31, 2009 9:05 pm | |
| 3.Vecih: Ben sizlere bütün kanaatimle itimad edip istirahat-i kalble kabre girmek ve Nurların selâmetini size bırakmak bekliyordum ve hiçbir şey sizi birbirinden ayırmayacak biliyordum. Şimdi dehşetli bir plânla, Nurun erkânlarını birbirinden soğutmak için resmen bir iş'ar var. Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatiniz ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz.
Elbette gayet cüz'î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızı feda etmeye mükellefsiniz. Yoksa, kat'iyen bizlere bu sırada büyük zararlar olacağı gibi, Nur dairesinden ayrılmak ihtimali var diye titriyorum. Üç günden beri hiç görmediğim bir sıkıntı beni tekrar sarsıyordu. Şimdi kat'iyen bildim ki, göze bir saç düşmek gibi az bir nazlanmak, sizin gibilerin mâbeyninde hayat-ı Nuriyemize bir bomba olur. Hattâ size bunu da haber vereyim: Geçen fırtına ile bizi alâkadar göstermeye çok çalışılmış. Şimdi, mâbeyninizde az bir yabanilik atmaya çabalıyorlar. Ben sizin hatırınız için her birinizden on derece ziyade zahmet çektiğim halde, sizden hiç birinizin kusuruna bakmamaya karar verdim. Siz dahi, haklı ve haksız olsa benlik yapmamak, üstadımız olan şakirtlerin şahs-ı mânevîsi namına istiyorum. Eğer o acîp yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karışıyorlar, biriniz Tahirî'nin koğuşuna gidiniz. (şualar.14.şua sh.504) < Ben şiddetli bir işaret ve mânevî bir ihtarla sizin üçünüzden, Risale-i Nur'un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli yeni bir yaramızın tedavisine çalışınız. Çünkü, gizli düşmanlarımız iki plânı takip edip, biri beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi mâbeynimize bir soğukluk vermektir. tenkit ve itiraz ve gücenmekle bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki,… bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki, benim sobamın parçalanması gibi acîp, sebepsiz bir hadise başıma geldi. Ve bana yapılan bu son işkence dahi bu mânâsız ve çok zararlı tesanütsüzlüğünüzden geldiğine kanaatim var. Dehşetli bir parmak buraya, hususan altıncıya karışıyor. Beni bu bayramımda ağlatmayınız, çabuk kalben tam barışınız. (şualar.14.şua sh.517)
Risale-i Nur Nihayet derecede -tesanüd- hakikatine dikkat çekiyor: Gerçi has kardeşlerim herbirisi mükemmel bir Said hükmünde Nura sahiptirler. Fakat ihlâstan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüdde bulunduğundan; ve meşreplerin ihtilâfıyla, hapiste olduğu gibi, bir derece tesanüd kuvveti sarsılmasıyla hizmet-i Nuriyeye büyük bir zarar gelmesi ihtimaline binaen; bu biçare ihtiyar hasta hayatım,… tesanüd tam muhkemleşinceye kadar o hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum…Risale-i Nur'a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said'lerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye… (Emirdağ L.2.sh:14) . . . Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyacım zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Ispar- ta'dan o sistemde birisini isteyecektim. (Emirdağ L.2.sh:15) Evet, şimdi Siracü'n-Nur* başındaki münâcâtı okudum. Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok harika hakikatler gizleniyor gördüm. (Emirdağ.L.2.sh:121) *Mezkur sistem Risale-i Nur 1 saat önce yazılmış gibi okumak v mevcud hadiseleri o şekilde yorumlamakla ülfet ve adet ve yeknesaklık perdesini yırtar. (naşirler)
4.Vecih:” Bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları Risale-i Nur'dan ve Üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytanî plânlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya sâfiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular. O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazan da talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: "Bu da İslâmiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir. Şu malûmatı elde edersen, Risale-i Nur'a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir" gibi birtakım kandırışlarla, sırf o Nur talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur'a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar. Veyahut da maaş, servet, mevki, şöhret gibi şeylerle aldatmaya veya korkutmakla hizmetten vazgeçirmeye gayret ediyorlar.
Risale-i Nur, dikkatle okuyan kimseye öyle bir fikrî, ruhî, kalbî intibah ve uyanıklık veriyor ki, bütün böyle aldatmalar, bizi Risale-i Nur'a şiddetle sevk ve teşvik ve o dessas münafıkların maksatlarının tam aksine olarak bir tesir ve bir netice hâsıl ediyor. Fesübhanallah! Hattâ öyle Nur talebeleri meydana gelmektedir ki, asıl halis niyet ve kudsî gayeden sonra, bir sebep olarak da, münafıkların mezkûr plânlarının inadına, rağmına dünyayı terk edip kendini Risale-i Nur'a vakfediyor ve Üstadımızın dediği gibi diyorlar: "Zaman, İslâmiyet fedaisi olmak zamanıdır." Elhamdülillahi hâzâ min fazlî Rabbî. (tarihçe-i hayat sh:676)
*Niyetimiz mevcud süfyan lara karşı ihvanlarımızı uyarmaktır. Ve biliyoruz ki Risale-i Nur’un mutlak vekili durumundaki büyükerimizin istidraci harikalarla donatılmış kuvvete karşı pek çok hikmete binaen zahirde mağlup olma ihtimali var. Tesanüd ünde zayıflaması ile ehl-i Nur cemaati muvakkat bir aldanmışlık içerisinde. Lakin ömrünü Risale-i Nur hizmetine adamış Fedakar rükünlere karşı şahıs noktasında itiraz hatadır.Biz onlara karşı hizmetlerini tekmil noktasında muavenet edebiliriz.Muhabbete nihayet derecede muhtacız.(Fedailer) Sakın Sakın has rükünlerin gösterdikleri faaliyeti bu musibete bir sebep görüp onlardan gücenmek ise, Risale-i Nur'dan çekilmek ve hakaik-i imaniyeyi öğrenmeden pişman olmaktır. Bu ise, maddî musibetten daha büyük bir mânevî musibettir. Ben kasemle temin ederim ki, sizin herbirinizden yirmi otuz derece ziyade bu musibette hissedar olduğum halde, niyet-i hâlise ile faaliyet göstermelerinden, ihtiyatsızlığı yüzünden gelen bu musibet on defa daha fazla olsa da yine onlardan gücenmem. Hem geçmiş şeylere itiraz etmek mânâsızdır. Çünkü tamiri kabil değil. (Şualar 13.şua) “Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.” (divan-ı harbi örfi)
5.Vecih: Yine mutlak vekiller bahsine dairdir. Fâş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, fâş etmeye mecbur oldum. Şöyle ki: Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi "Ferid" makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz'da bulunan kutb-u âzamın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor. Ben, eskide, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "Ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi sh:173) *Mezkur hakikate hikmetli bir ifadede şudur: لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ sırrıyla, ehl-i velâyet, gaybî olan şeyleri, bildirilmezse bilmezler. En büyük bir velî dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşerenin mabeynindeki muharebe gösteriyor. Demek, iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer, bütün bütün zâhir-i şeriate muhalif ve hatâsı zahir bir içtihadla hareket edilmiş ola. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi sh:173) 6.Vecih: Senin birinci sualin’ki "Sahabeler nazar-ı velâyetle müfsitleri neden keşfedemediler? Tâ, Hulefâ-yı Râşidînin üçünün şahadetini netice verdi. Halbuki, küçük Sahabelere, büyük velîlerden daha büyük deniliyor." (mektubat) | |
| | | NurDersi MuHakkiK
Mesaj Sayısı : 709 Kayıt tarihi : 30/01/09
| Konu: Geri: Dava-i Kuraniye-i Risale-i Nura Sahip Çıkacak Vekiller Hakkında dır C.tesi Ocak 31, 2009 9:05 pm | |
| *Sual: sahabe mesleği Risale-i Nurla ve mutlak vekillerin müfsidi görememesiyle alakadar olduğundan tahkikle okunmalıdır. Birinci Makam: Dakik bir sırr-ı velâyetin beyanıyla sual halledilir. Şöyle ki: Sahabelerin velâyeti, velâyet-i kübrâ denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikine uğramayarak, doğrudan doğruya zâhirden hakikate geçip akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan bir velâyettir ki, o velâyet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Harikaları az, fakat meziyâtı çoktur. Keşif ve keramet onda az görünür. (mektubat) İkinci Makam: O hâdisâta sebebiyet veren ve fesadı çeviren birkaç Yahudiden ibaret değildir ki, onları keşfetmekle fesadın önü alınsın. Çünkü, pek çok muhtelif milletlerin İslâmiyete girmeleriyle, birbirine zıt ve muhalif çok cereyanlar ve efkâr karıştı. (mektubat) Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hıristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından, dehşetli bir iktidar zannedilir. (şualar) Eğer denilse: "Hazret-i Ömer'in (r.a.) minber üstünde, bir aylık mesafede bulunan Sâriye namındaki bir kumandanına, "Yâ Sâriye, el-cebel, el-cebel!"1 deyip, Sâriye'ye işittirip, sevkülceyş noktasından zaferine sebebiyet veren kerâmetkârâne kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterdiği halde, neden yanındaki katili Firuz'u o keskin nazar-ı velâyetiyle görmedi?" Elcevap: Hazret-i Yâkup Aleyhisselâmın verdiği cevapla cevap veririz.Yani, Hazret-i Yâkuptan sorulmuş ki, "Niçin Mısır'dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de, yakınında bulunan Kenan kuyusundaki Yusuf'u görmedin?" Cevaben demiş ki: "Bizim halimiz şimşekler gibidir; bazan görünür, bazan saklanır. Bazı vakit olur ki, en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz." (mektubat) *gibi ifadelerin zamanımıza ve ilgili meseleye tahakkuku mühim sırların anahtarı oluyor. Hem Risale-i Nur: …bu zamanın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan müteaddit hadiseler hem çok işarat-ı Kuraniye tarihiyle haber veriyorlar. (şualar sh:332) diyerek; Allahın Adem (a.s)’ın zürriyetini yarattığı andan beri yer yüzünde Deccal’ın fitnesinden daha büyük bir fitne olmadı… (ibni mace 4077) hadis-i şerifini hatırlatıyor.Meselenin ehemmiyetini teyid eden 3 hadisi şerifi zikrederiz. Birincisi: ”Deccal’ın hayatını ve işlerini beğenmeyenler onu tanıyabilir.” (tirmizi fiten 56) İkincisi: ”Deccalın çıkıtığını duyduğunuzda ,mümkün mertebe ona yaklaşmayın. Çünkü adam onu mümin zannederek yanına gider,beraberinde biraz kalır ,sonra ondaki şüphelerle ona tabi olup tuzağına düşer.” (hadis no:811.risale-i Nurun kudsi kaynakları) Üçüncüsü: ”Kim ki ona (Deccala yani cereyanına) iman edip tabi olur ve onu tasdik ederse artık onun geçmiş hiçbir Salih ameli ona menfaat vermeyecektir…Ve her kim onu tekzib edip yalanlarsa onun geçmiş günahlarının hiç birisinden muaheze edilmeyecektir.” (no:807.Risale-i Nurun kudsi kaynakları)
*Ahkamda rey sahibi değiliz. Ayet ve hadislerden ahkam istinbat edecekte değiliz. Lakin Risale-i Nur rey sahibidir. İbret,teşvik ve ikaz için deriz: “Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaytlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müthiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı.” (sözler 24.söz) 7.Vecih: Malum cereyana bilmeyerek destek verenler veli dahi olsalar içtihad ediyorlar. Lakin içtihadları hatadır. Hem; ictihad eden hakkı bulsa iki sevap var bulmazsa bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır hatasından mazundur.” (mektubat) Hem; ”Ben senin içtihadında hata var diyenlere ve isbat edenlere teşekkür edip ruh-u canımla minnettar olurum.” (sikke-i tasdik-i gaybi) İfadeleriyle ; Cenab-ı Hak, Settârü'l-Uyûbdur; hasenat seyyiata mukabil gelse, affeder. İman hizmetinde yüz binler insanın imanını tahkikî yapmak hasenesine karşı benim gibi bir biçarenin hüsn-ü niyetle, kuvvetli emarelerle inayet-i İlâhiyeden tasavvur ettiği bir müjde-i Kur'âniyenin tefehhümünde bir yanlış, belki yüz yanlış varsa da o hasenata karşı gelemez, setr-i uyûb perdesini yırtamaz… (sikke-i tasdik-i gaybi) Hükmüyle mutlak vekiller dahi mazur sayılırla.
8.Vecih: Hem vekillerin süfyaniye tarafından teshir edilmesi tıpkı sahabe ve tabiin zamanında ki fitneler gibi bir kısım hikmetleri maslahatları vücuda getirdi. “Sahabe ve tabiinin başına gelen fitne dahi , çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı. "İslâmiyet tehlikededir, yangın var!" diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyet’in hıfzına koşturdu. (mektubat) “Şarktan garba kadar ehl-i İslâm’ı heyecana getirip, Kurân’ın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı.” (mektubat) 9.Vecih: Nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakikate nüfuz etsin ve hakikati hakikat tanıyıp kabul etsin. Belki, surete, hüsn-ü zanna binaen, makbul ve mutemed insanlardan işittikleri mesâili takliden kabul ederler. Hattâ, kuvvetli bir hakikati zayıf bir adamın elinde zayıf görür; ve kıymetsiz bir meseleyi kıymettar bir adamın elinde görse, kıymettar telâkki eder. (barla lahikası) Nurcular ehl-i tahkik olmalı.Şahıslara değil hakikate bakmalı tahlil etmeli.Çünkü; “Ve madem bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’a lar, dalâletler içerisinde bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’ân iye omzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş.” (ihlas risalesi) Kur'an'ın tilmizi ise fakir ve zaîftir. Fakr ve za'fını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerim'i ona iddihar ettiği servet ile müstağnidir. Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. (Nurun İlk kapısı:87)
Hakikat-ı çoklukta değil Risale-i Nurda aramalıyız. O bir kısım şakirdlerden olmaya çalışmalıyız. Eğer denilse:Kıyametin çok yakın olduğuna işaret edersiniz halbuki Risale-i Nur’un zaferi gelecek;bu müşkülümüzün hallini de isteriz.Resullah (a.s.m) haber vermiş müjde vermiş. “"Mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlâhi yeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlâhiye ye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviye yi her cihetle hayat-ı uhreviye ye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nur'un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve her biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü'min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, İnşaallah daha edecek.” (Kastamonu L.) [*Davamızın ehemmiyeti açısından bazı mühim ikazlar barındırdığı için Risale-i Nur dan kimi parçaları süfyanla mücadelenin hükmü noktasında ehl-i Nur cemaatine şevk ve ihtar olması adına zikrediyoruz.] buna dikkat ediniz ki, canavar bir hayvana karşı kendini zayıf göstermek, onu hücuma teşcî ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecavüze sevk eder. Öyleyse dostlar müteyakkız davranmalı, tâ dostların lâkaytlıklarından ve gafletlerinden, Zındıka taraftarları istifade etmesinler. وَلاَ تَرْكَنُوا اِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ âyet-i kerimesi fermanıyla, zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rıza-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür. (mektubat 28.mektub) Dinsizlere, iman ve Risale-i Nur’a hücum eden hodfuruşlara karşı tevazu tezellüldür. İzzet-i diniye yi ve şeref-i ilmiyeyi muhafaza için kahramancasına sebat ve bir kuvve-i maneviyye-i göstermek gerek. bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri firavunlaşmış derecede ve imana ve Risale-i Nur'a hücumları zamanında onlara karşı tedafü vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek büyük bir cinayet ve hıyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur. (Emirdağ L.)
İHTAR
Ehl-i dalalet, Kur'an-ı Hakîm'den alıp neşrettiğimiz hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye karşı müdafaa ve mukabele elinden gelmediği için, münafıkane ve desisekârane iğfal ve hile dâmını (tuzağını) istimal ediyor. Dostlarımı hubb-u câh, tama' ve havf ile aldatmak ve beni bazı isnadat ile çürütmek istiyorlar. Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz. Fakat maatteessüf herbir emr-i hayırda bulunan manileri def'etmek vazifesi, bizi bazan menfî harekete sevkediyor. (Hucumatı Sitte)
Köpektir zevk alan seyyâd-ı bî-insâfa hizmetten. Evet, bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor.(mektubat 28.mektup) Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükümetin istilâ ettiği bir zamanda, bu tarzda matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken hıfz-ı Kur'ânî bana kâfi geldiği halde, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir. (mektubat 29.mektup) İslâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan propagandalarına ve taarruzlarına devam ederken, diğer taraftan da Nur talebelerinin Üstadları ve Risale-i Nur hakkında istidatları nisbetinde, istifade ve istifâzelerinden doğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkep, bir nevi müdafaalarını perdeler arkasından men etmeye çalışıyorlar. Bunun için, sâfdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek "İfrata gidiyorsunuz" gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar. İşte, böyle sinsi, böyle dessas, böyle entrikalı, çeşitli iftiralarla bizi korkutmaya, yıldırmaya ve susturmaya çalışıyorlar.
Evet, acaba hiç akıl kârı mıdır ki, din düşmanları, iftira ve yalanlardan ibaret yaygaralarını yapsınlar da, bizler hakikatı izhar tarzıyla müdâfaa etmekte susalım? Acaba hiç mümkün müdür ki, İslâmiyet düşmanlığıyla, Üstad Bediüzzaman hakkında zâlimâne ve cebbarâ ne haksızlıkları irtikâb eden, o insafsız propagandacılar, yalanlarını savururken, biz, Üstad ve Risale-i Nur'un hakkaniyetini ilân ederek o acip yalanlarını akîm bırakmaya çalışmayalım? Acaba eblehlik ve sâf-derunluk olmaz mı ki; Kur'ân ve imânın hunhar ve müstebid zâlim düşmanları, Kur'ân ve İslâmiyet’i ve dini, Risale-i Nur'la küfr-ü mutlaka karşı müdafaa ve muhafaza hizmetini yapan Bediüzzaman aleyhtarlığında, mütemadiyen uydurmalarla seslerini yükseltsinler de, biz hak ve hakikati beyan ve ilân etmekte sükût edelim, susalım veya "biraz susun" gibi bir şeyle, paravanalar, perdeler arkasında icra-i faaliyet yapan o gizli dinsizlere bir nevi yardım etmiş veya desteklemiş olalım? Asla ve kellâ, kat'a ve asla susmayacağız! Ve hem susturamayacaklardır. Durmayacağız ve hem durduramayacaklardır. Bu can, bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh, bu cesetten ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu bedenden gidinceye kadar… (sözler )
Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir. Öyle ise şimdiye kadar yalnız düşmanın tarafına bakıp eldeki elmas kılınçla onların tefritlerini kırardım; fakat şimdi mecburum: Öyle dostların terbiyeleri için, onların avamperestane ve ifratkârane olan hayalâtlarına, o kılıncı bir derece iliştireceğim. Eğer çendan böyle şahsî şeylerin böyle mebahisatta zikirleri lâzım değildir. Fakat şahsiyette kalmadı. Medreselerin hayatlarına taalluk eder bir mes'ele-i umumî hükmüne geçti. O zahirperestler emin olsunlar ki, sa'yleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle avamperestane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar. Olmaz ve olamaz; medreseler hayatlanacaktır vesselâm... (Muh:50)
“Yaşasın şeriat-ı gara!..Yaşasın adalet-i ilahi!..Yaşasın ittihad-ı milli!..Gebersin ağraz-ı şahsiye ve fikri intikam!....Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i ahrar ve Nur Talebeleri! (divan-ı harb-i örfi) Said Nursi (r.a)
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَا | |
| | | | Dava-i Kuraniye-i Risale-i Nura Sahip Çıkacak Vekiller Hakkında dır | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|