NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var…

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Beyza
Ehl-i Hizmet
Ehl-i Hizmet
Beyza


Mesaj Sayısı : 47
Kayıt tarihi : 02/02/09

Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var… Empty
MesajKonu: Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var…   Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var… Icon_minitimePtsi Şub. 02, 2009 11:38 am

Fethullah Gülen Hocaefendi’yi konuşmak- 4
Murat Türker





KALDIĞIMIZ YERDEN devam edelim:


4- Nisâ Suresi’nin ilgili âyeti, kadınları dövme ruhsatını, onların serkeşlik yapmaları durumuna münhasır kılıyor. Yani gayet açıktır ki Kur’an, kadının ısrarlı/devam eden serkeşliğini, ‘hafifçe dövme’nin illeti olarak belirliyor.


Yani serkeşlik yoksa dayak da yok; hatta ‘bir fiske vurmaya’ da ruhsat yok!


Şimdi şu suâli Ahmet Kurucan’a tevcih edelim: Hiçbir hanımının Efendimiz’e (s.a.v) yönelik bir serkeşliği bulunmadığını bile bile, “Efendimiz’in (s.a.v), hanımlarına ‘bir fiske’ dahi vurmadığı” tesbitini yapmak ve bunu, nassla ruhsat tanınan dayağa kategorik karşı çıkış çabasının argümanı hâline getirmek ne derece ilmî disipline muvâfıktır?


Üstelik Kurucan, bu aktarımı Hocaefendi’ye izâfe ediyor.


5- “Kadınları dövmeyiniz! Kadınlarını döven kimseler sizin hayırlınız değildir.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42)


Kurucan, bu hadisi nazara vererek Hocaefendi’nin değerlendirmelerine destek çıkmanın gayreti içerisinde…


İşin belki de ‘esef verici’ yanı şu ki; ‘hafifçe dayağa’ ruhsat veren âyetle, naklettiği hadis arasında göze çarpan zâhirî çelişkiyi, “Efendimiz’in (s.a.v) dayağa aslında karşı olduğu, o an mahallî kültürün bir parçası olarak mütedâvil bulunan bir uygulamayı direk değil, tedrîci olarak kaldırmayı hedeflediği” gibi tümüyle subjektif bir ‘temenni’ ile ortadan kaldırmaya çalışıyor.


Bir önceki yazıda da ifade etmiştik; nassın hüküm verdiği bir meselenin aktarımında, olayı o devrin gelenek ve görenekleriyle irtibatlandırmak ve buradan hareketle bu çağda hükümsüzlüğünü imâ eder sözler sarf etmek, en iyimser yaklaşımla, Kur’ânî hükmü bir döneme hapsetmek anlamına gelen tarihselci telakkinin taşıyıcılığına soyunmuş olmak demektir.


Ve bu kapıyı açanlar, yaşadığımız devrin tarz-ı telakkisine uymayan tüm nassların üzerine benzer bir töhmetin gölgesi düşmeden kapının kapanmayacağını da iyi bilmelidirler.


Kaldı ki, nüzul öncesi devrin gelenek-göreneğinde yer alan bir mesele ile ilgili, vahiy o durumu sahiplenen bir tavır sergilemişse, o hüküm artık şer’î bir nitelik kazanmış ve zaman üstü bir hüviyete bürünmüştür.


Biz tekrar hadise dönelim. Kurucan Ebû Dâvûd’da geçen ilgili hadisin sadece son kısmını paylaşıyor okurlarıyla…


İlgili bahsi açtığınızda hadisin sebeb-i vürûdu ile de karşılaşıyorsunuz aslında; ancak Kurucan’ın yazısıyla iktifa edenler, metnin bu önceki kısmına maalesef muttalî olamıyorlar!


Hadisi, İyas b. Abdillah ebi Zübab naklediyor.


Râvî, -meâlen ve özetle- Efendimiz’in (s.a.v), hanımlara şefkatli davranılması yönündeki beyanları üzerine Hz. Ömer’in (r.a) Allah Resulü’ne (s.a.v) geldiğini ve hanımların ‘başkaldırmaya başladığını’ söylediğini aktarıyor.


Devamında da, Efendimiz’in (s.a.v), hanımların dövülmesine ruhsat tanıdığını naklediyor.


Râvînin aktarımıyla devam edelim: Bu kez de hanımlar –muhtemelen gördükleri fazla şiddetin etkisiyle (M.T)- Allah Resulü’nün zevcelerine müracaat ediyorlar. Öyle ki, râvî bunu anlatırken, kadınların Efendimiz’in (s.a.v) hanımları etrafında ‘dönüp durdukları’ terkibini kullanıyor.


İşte bu ‘ayarsız’ şiddeti uygulayanların kendisine şikâyet edilmesi üzerine de bu kişileri kastederek Allah Resulü (s.a.v), Kurucan’ın zikrettiği sözü söylüyor.


Burada ölçüsüz bir şiddete mâruz kalmış bayanların müşteki olması nedeniyle, o şiddetin fâili olan erkekleri kasten söylenen bir söz vardır ve mezkûr hadisi sadece bu nihâî kısmıyla nakletmek, meseleyi bağlamından kopuk nakletmek demektir.


Kaldı ki, Ebû Dâvûd şârihi Azîmabâdî, şerhinde, bu hâdisenin muhtemelen Nisâ Suresi 34. âyetin nüzulünden önce gerçekleştiğini, zaten âyetin hüküm yönünden bu olayda Efendimiz’in (s.a.v) ‘hafifçe dövmeye’ tanıdığı ruhsatı tekid ettiğini de ifade ediyor.


Üstelik Azîmabâdî, İmam Şâfiî’nin de kendisiyle aynı görüşte olduğunun altını çiziyor.


Hadisin teknik kritiğini yapanlar da, ne olursa olsun bu hadisin, âyetin hükmünü cerh edecek kuvvette olmadığını beyan ediyorlar.


Dolayısıyla Kurucan’ın bu hadis üzerinden, kendisinin ve Hocaefendi’nin tezine delil bulması da pek mümkün görünmüyor.


6- Lütfen şu satırları dikkatlice okuyunuz:


“Bununla birlikte yukarıda da bir cümle ile ifade ettiğimiz gibi o günkü kültür, örf ve âdette var olagelen bu dövme, anlaşıldığı kadarıyla çözümün bir parçasıdır. Nasihat ve yatakta terk fayda vermeyip hafifçe dövme, yüze vurmama, incitici ve acıtıcı olmaması şartıyla kadının huysuzluğu ve serkeşliği terkine vesile olacaksa müracaat edilen bir metottur.

“Ama bugün bizim içinde yaşadığımız ve sahibi olduğumuz örf-âdet, gelenek-görenek içinde kocanın karısını velev ki hafifçe ve geçime zorlama adına dahi olsa dövmesi çözümün değil de, sorunun bir parçası haline geldiyse, hatta sorunun bizzat kendisi olduysa ne yapılacaktır? Hayrettin Karaman Hocamız, merhum Tahir b. Aşur'un ‘dövme izninin toplumların örf-âdet ve ruh hallerine göre verildiği, kocanın karısını dövebilmesi için yaşadıkları toplumda dövmenin ayıp, anormal, aşağılayıcı, zarar verici, hukuka aykırı telakki edilmemesi gerektiği’ tesbitini aktarıyor bizlere. Aslında Tahir b. Aşur'un bu tesbiti bizim yukarıdaki ‘ne yapılacaktır’ sorusunun tam anlamıyla cevabıdır.” (Ahmet Kurucan-Zaman-17.11.2008)

Kurucan, görüldüğü üzere bu yaklaşımıyla, âyetin hükmünü değil, devrin hâkim telakkisini merkeze alıyor. Bu mantığa göre hakem, yaşanılan çağın nokta-i nazarıdır ve zaman üstülüğü müsellem vahyin sesi, günün kabul gören âdetlerinin müsaade ettiği ölçüde çıkmalıdır!


Şimdi soru şudur:


Bu mantığa uyarlayamayacağınız bir tane âyetten söz edebilir misiniz?


Kur’an’da açıkça hükmü bildirilmiş bir mesele ortadayken, devrin kabullerini nazara alarak vahyin çağrısını işlevsiz bırakma yaklaşımını bir nass için işletmek mümkünse, hepsi için devreye sokmak da mümkündür!


Hepimiz biliyoruz:


Âhir zaman insanı, içkinin bir kadehinin bile yasak oluşunun ‘mantığını’ anlamakta zorlanıyor…


Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var…


Toplumun kahir ekseriyeti, vahyin izin verdiği birden fazla bayanla evlilik meselesine “Bu çağda da bu olur muymuş canım!?” tahkiriyle yaklaşıyor…


Kur’ân’ın mirasla alâkalı hükümlerini ve İslâm’ın öngördüğü toplum modelini diline dolayan bir sürü talihsiz aramızda dolaşıyor…


Dinin onlarca emrini ve uğrunda her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuz Efendimiz’in (s.a.v) birçok tasarrufunu hafife alan niceleriyle aynı havayı soluyoruz…


Şunu çok merak ediyorum:


Bunların da gönlünü hoş etmek için, rahatsız oldukları hükümleri yok sayacak mıyız acaba!?


Ahmet Bey’e sormak isterim; mesajımızı tanınmayacak hâle getirmek ve içini boşaltmak suretiyle ‘safımıza çektiğimiz’ insanları, gerçekten ‘kazanılmış’ addedecek miyiz?


Bohemliğe demir atmış hayatları, dünyevî kabullerine ilişmeyen bir din telakkisini ‘pazarlayarak’ ukbâya müteveccih kılabileceğimize gerçekten inanıyor muyuz?


Kur’an ve Sünnet’in ne söylediğine mi odaklanacağız; yoksa onlara arzu ettiğimiz şeyi söyletme sevdasına mı tutulacağız?


Hakem olarak vahyi mi, modern kabulleri mi benimseyeceğiz?


Ve en önemlisi, ‘son söz’ü kime söyleteceğiz?


Unutmayalım; ‘Söz’ü sahibine adayanlar, ötede tahayyül ve tasavvurlar üstü nimetlerle serfirâz kılınacaklar.





NOT 1: Henüz ‘kadının okuması’ konusunda, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin benim ilgimi çeken görüşlerine değinemedim. Kısmetse bir sonraki yazıya…


NOT 2: Bir kardeşimiz, benim yazılarım üzerinden değişik forumlarda insanların birbirini incittiğini bildirdi. Hissiyat karıştırmadan ve hakikate saygıyı şiar edinerek bir meseleyi üslûbunca tartışmayı artık başarabilmemiz gerekiyor.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bizim Rabbe yakınlaşma vesilesi saydığımız kurbanı ‘hayvan katliâmı’ olarak yorumlayan nasipsizler var…
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şunlar Kişiye Kötülük Olarak Yeter ...
» Nur talebelerinin sadece Risale-i Nur okudukları, tenkit yollu olarak söyleniyor.
» Bazı çevrelerce, İslâm’ın kadınlara fitne ve fesat kaynağı olarak baktığı iddiasına ne dersiniz?
» bizim kalbimiz hangisi..???
» İbni Sina: Eserleri Avrupa üniversitesinde 600 sene ders kitabı olarak okutmuştur. Tıbbın babasıdır. AVRUPA ya göre adı AVICENNA’dır

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: İSLAM TARİHİ -VİDEO- MUHTELİF MEVZULAR :: DÜNYADA NUR HİZMETLERİ-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar