Aile hayatında diğer önemli bir husus da şudur ki: Tahyir âyetleri namıyla bilinen (33:28, 29) âyetlerinin bildirdiği kıssadan hisse alarak; zevce, dünya hayatının zinetlerine meyletmemeli ve zevcini iktisadî hayat darlığına düşüren iktisadsızlık yoluna girmemelidir. Hele günün moda ve fantaziyeleri ne kapıyı ciddiyetle kapamalıdır.
Dünyada iffet ve huzura, âhirette de ebedî saadete medar olması gereken aile hayatının teşkilinde hissî ve ölçüsüz hareket etmek, (bilhassa asrımızın cemiyet şartları içinde) maddî ve manevî sıkıntı ve mes'uliyetlere sebebiyet verebilir. Esasen evlilik meşru olup teşvik edilmesi gerekirken, âyet ve ehadîste ve büyük mürşidlerce ciddi ikazların yapılması, -daha çok- bozuk cemiyetler içindir.
Şuhalde aile yuvasını kurmak isteyen kimse refika-i hayatını seçerken asgari şart olarak; mimsiz medeniyetin aşıladığı modalarına hevesli ve bağlı olmamak, ciddi mütedeyyin olmak, gayr-ı İslâmî âdetleri kalben ve fikren istiskal etmek, fiilen de onlardan uzak durmak ve dindar zevcine itaatkârlık gibi seciyelere sahib olup olmadığına dikkat etmelidir.
Mezkûr asgari şartların fıtri ve hissî seviyede tahakkuku için, kadının geçmiş hayatında yani evlilik öncesinde İslâmî hayatı yaşıyarak vicdaniyat şeklinde melekeleşmiş bir dindarlık derecesini kazanmış olması gerektir. Zira Kur'an (4:3) âyetinde geçen « طاب kelimesinin maziyi ifade ettiğine dikkat etmek gerektiği gibi, ekseriyetle zevi-l ukûl için kullanılan "men" mevsûlüne bedel ma-i mevsûlenin gelmesi; kadının sîret, seciye, şefkat gibi tayyibiyetine yani güzel hasletlerine işaret olduğunu da ehemmiyetle teemmül etmek gerektir.
Bilhassa asrımızda olduğu gibi sefih cemiyetlerde görülen açık-saçık kadın ve kızların erkeklerle ihtilat-larıyla hayasızlık artar, zina çoğalır. Böyle zamanlarda evlenen kimse daha dikkatli olmalıdır. Kur'an (5:5) âyetinde “zina yapmıyan ve gizli dostlar edinmeyen kadınla evlenmek”, yani aksi sıfata sahib olanla evlenmemek emrediliyor. Bu gibi âyetlerin asrımıza bakan dersi, calib-i dikkattir. Hassaten (gizli dostlar edinme) hususu, intişar eden bir felaket gibi görünüp, ehl-i namusu daha çok ihtiyata sevkediyor. Kur'an (24:26) âyetinde de, ekser âlimlerin verdiği mana ile: Habis kadınlar habis erkeklere, habis erkekler habis kadınlaradır, diyerek müslüman ehl-i namusu aynı mevzuda ikaz eder.
Aile efradı arasında muhabbet ve itaat, (9:23) (29:
(31:15) âyetlerinde de beyan edildiği gibi dine uygunluk şartına bağlıdır. Şöyle ki:
« (58:22) لَا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ Allah ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavmi (cemaatı),يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ Allah'a ve Resulüne hadd yarışına kalkan (Allah'ın emir ve yasaklarından bir kısmını dinlemeyip kendi isteğine uyan) kimselerle sevişir bir halde bulamazsın...
وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ Babaları veya oğulları veya kardeşleri veya
hısımları, hemşehrileri olsalar bile... أُولَئِكَ İşte onlar -o Allah ve Resulüne yarışa kalkışan kimseleri sevmiyen mü'minler yok mu- كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ Allah onların kalblerine imanı yazmıştır. -Yalnız lisanlarında değil, kalblerinde tesbit eylemiş, yerleştirmiştir. Bundan anlaşılır ki, asıl iman kalb işidir. وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ ve kendilerini, tarafından bir ruh ile teyid buyurmuştur. -Kalblerine hayat veren İlahî bir irfan nuruyla kuvvetlendirmiştir. Onun için Allah'ı unutmazlar. Âhiret yolunu görür, sevileceği sevilmeyeceği tanırlar. Allah ve Resulüne itaat ederler, Allah yolunda her fedakârlığı yaparlar. وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ hem Allah onları, altından ırmaklar akar Cennetlere koyacaktır. خَالِدِينَ فِيهَا O suretle ki, içlerinde ebediyyen kalmak üzere.رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ Öyle ki, Allah onlardan hoşnud, onlar da Allah'dan hoşnud... Hem marzıyye, hem raziye olarak, Allah'ın rıdvanına ermişler.
أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ İşte bu evsafını duyduğun mü'minler, Allah'ın hizbidirler. -Allah'ın askeri ve Allah dininin yardımcıları, Allah yolunda mücahede eden mücahidlerdir.
أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Uyanık ol ki, Allah'ın hizbi muhakkak hep felah bulanlardır.» (E.T. 4804) (9:114 âyeti de mevzu ile alâkalıdır.)
Mezkûr âyetin tefsirinden, dine aykırı isteklerde bulunan ebeveyne, çocukların isyan edeceği mânası çıkarılmamalıdır. Zira dine aykırı isteklerde bulunan ebeveyne itaat etmemek başka, isyan etmek daha başkadır. Bir çocuk, ebeveynine hiç bir şekilde isyan edemez ve onları rencide etmez. Ancak ebeveynin dine aykırı istekleri olursa, çocuk ehven bir şekilde bunları geçiştirir, yapmaz; dinî yaşayışına devam eder.
Bazı ana ve babalar, çocuklarını dinî hayattan çekip kendi anlayışlarına uygun bir hayata itmektedirler. Bu hal ise manevî mes'uliyete ve çocukların da itaatsızlığına sebeb olur. Zira dinin emri ile ebeveynin emri tearuz ederse, dinin emri tercih edilir.
Ebu Yusuf'un dinî tahsiline ebeveyninin müdahalesini, İmam-ı Azamın reddetmesi, mes'elemize güzel bir örnektir. (Bak: İslam Prensipleri Ansiklopedisi 1613.p.)
Yukarıda anlatılan ebeveynle evlad arasındaki ayrılığı haber veren bir rivayette mealen şöyle buyuruluyor:
«Yakında bir fitne olacak, öyle ki, insan kardeşinden ve babasından ayrılacak (aile müessesesinin fıtrî ve iman şuuruyla inkişaf eden manevî rabıtası, sıla-i rahmi zedelenecek) ve bu fitne kıyamete kadar insanların kalblerinde yayılıp duracak.
Hattâ o fitnelerde belâya uğramış çilekeş bir adam, (cemiyetin ve ailelerin bozukluğunu gören ve ıslahına çalışan asrın imamı) zaniyenin zinası sebebiyle ayıplandığı gibi ayıplanacak.» (Ramuz-ul Ehadis 298)