Hamalın helal parası
–Ahmet Efendi bana 50 kuruş borç verir misin, dedi Yusuf Ağa.
Ahmet Efendi şaşırdı. Böyle varlıklı bir ağanın kendisinin parasına ne ihtiyacı olabilirdi. Hamallıkla geçinen, eve zar zor ekmek götüren, kendi halinde biriydi.
–Vermesine veririm de, dedi. Senin benim 50 kuruşuma ne ihtiyacın var? Sen zengin, malı mülkü olan birisin, ağasın!
Yusuf Ağa:
– Doğru söylüyorsun. Benim senin parana ihtiyacım yok. Allah’a şükür, yeterince param var. Ancak Hoca Efendi’ye karpuz götüreceğim. Bizim orada âdettir, büyük zatlara mevsimin ilk sebze ve meyvelerinden hediye götürülür. Sen hamal olduğun için paran helaldir. Benim parama haram karışmış olabilir. Hoca Efendi muhakkak anlar ve kabul etmeyebilir.
– Peki, dedi Ahmet Efendi. Cüzdanını uzattı:
– Ne kadar istiyorsan al.
Yusuf Ağa 50 kuruş aldı ve pazara doğru gitti.
Kısa bir süre sonra, elinde iki Adana karpuzuyla Bediüzzaman’ın kapısını vurdu.
Kapıyı Bediüzzaman’ın talebesi açtı:
– Buyurun, dedi.
– Hoca Efendi’yi ziyarete gelmiştim, müsait mi acaba?
– Bir sorayım, dedi ve içeriye girdi. O sırada Bediüzzaman ayağa kalkmış ve kapıya kadar gelmişti.
Yusuf Ağayı elinde iki karpuzla görünce:
– Nedir onlar, dedi.
–Affedin Hocam, bizim tarafta âdettir. Âlimlere, büyük zatlara mevsimin ilk karpuzlarından hediye götürürüz. Kabul buyurursanız bunları size getirdim, dedi mahcup bir edayla...
Bu, Bediüzzaman’ın son derece hassas olduğu bir noktaydı. Hayatı boyunca kimseden karşılıksız bir şey almamıştı.
– Yusuf Efendi, dedi, ben yetmiş yaşıma geldim, kimseden hediye kabul etmedim. Sen benim bu âdetimi nasıl bozarsın?
Yusuf Ağa olduğu yerde kaldı. Zaten bir tereddütle gelmişti. Ne diyeceğini bilemedi.
Bu sırada Bediüzzaman elini iki kaşının arasına götürdü, derin bir düşünceye daldı.
Bir süre sonra başını kaldırdı ve Yusuf Ağaya döndü. Tebessümle:
– Ben seni karpuzlarınla birlikte geri gönderecektim. Fakat onları muhacir hamalın parasıyla almışsın, onun hatırına kabul ediyorum.
O anda Yusuf Ağanın dermanı kesildi, dizlerinin bağı çözüldü, daha fazla duramayarak karpuzları yere bıraktığı gibi kaçarcasına evden çıktı, gitti.
Aylar sonra, Yusuf Ağa birkaç yakınıyla birlikte yine Bediüzzaman’ı ziyarete geldi.
Bediüzzaman misafirlerini çok hoş karşıladı ve talebesine:
– Kardeşim misafirlerimize bir ikramda bulunalım, içerideki iki karpuzu kes getir, dedi.
Talebesi diğer odaya geçti ve iple tavana asılı olan iki karpuzu yere indirdi. Daha dalından yeni koparılmış gibi taptazelerdi.
Karpuzları dilimlere ayırıp tepsiye dizdi ve misafirlerin önüne koydu.
Ağa ile misafirleri getirilen karpuzları iştahla yediler.
Yusuf Ağa “Hocam Allah ziyade etsin, dedi ve geriye çekildi.
– Afiyet olsun kardeşim, dedi Bediüzzaman:
– Hatırladın mı bu karpuzları? Hani hamalın parasıyla alıp bana hediye getirmiştin.
Yusuf Ağa kıpkırmızı kesildi, sadece “Hocam", dedi ve devamını getiremedi.
Şaşkınlıktan dili tutulmuştu.
Bediüzzaman gülümsedi:
–Kardeşim, ben sana demedim mi kimsenin hediyesini karşılıksız almıyorum, alamıyorum diye... İşte senin getirdiğin karpuzları da yiyemedim. Yine size nasip oldu. Afiyet olsun.