Bahsimiz olan nokta-i nazarın kevnî hadisata, yani şuunat-ı İlahiye’ye bakan Risale-i Nur’daki örneklerinden biri de ‘ahsene külle şeyin halekahü’ ([7]) ayetidir. Şöyle ki:
“Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün[8] ciheti vardır. Evet kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:
Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebatatın tebessümleri saklanmış ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazîn firak perdeleri arkasında tecelliyat-ı celaliye-i Sübhaniyenin mazharı olan kış hâdiselerinin tazyikinden ve tazibinden muhafaza etmek için nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin taze güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşv ü nemasız kalan birçok istidad çekirdekleri, zahirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılablar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur. Fakat insan, hem zahirperest,([9]) hem hodgâm([10]) olduğundan zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki eşyanın insana aid gayesi bir ise, Sâniinin esmasına aid binlerdir.” (Sözler sh: 231)
Bu beyanatta, İlahî hikmet nokta-i nazarı ile, beşerî nokta-i nazar, pek zâhir olarak ifade edilmiştir. İnsan kendi hayat anlayışını bu İlâhî hikmet nokta-i nazarına uydurmaya çalışmazsa, kâinat hadiseleri altında ezilir.
Her şeye ve hadiselere iman ve ilahî hikmet nazarıyla bakmayan insanları ikaz eden Bediüzzaman Hazretlerinin şu izahları da dikkat çekicidir:
“Hiç bir insanın Cenab-ı Hakk'a karşı hakk-ı itirazı yoktur ve şekva ve şikayete de haddi yoktur. Çünki şikayet eden ferdin hilaf-ı hevesini iktiza([11]) eden nizam-ı âlemde binlerce hikmet vardır. O ferdi irza etmekte, o bin hikmetin iğdabı vardır. Bir ferdi razı etmek için, bin hikmet feda edilemez.
‘ve levi’t tebea’l hakku ehveehüm lefesedeti’s semavatü ve’l ardü’ ([12])
Eğer her ferdin keyfine göre hareket edilirse, dünyanın nizam ve intizamı fesada gider.
Ey müteşekki! Sen nesin? Neye binaen itiraz ediyorsun? Cüz'î hevesini külliyat-ı kâinata mühendis mi yapıyorsun? Kokmuş olan zevkini nimetlerin derecelerine mikyas ve mizan mı yapıyorsun? Ne biliyorsun ki, zannettiğin nimet nıkmet([13]) olmasın. Senin ne kıymetin var ki, sineğin kanadına müvazi olmayan hevesini tatmin ve teskin için, felek çarklarıyla hareketten teskin edilsin!..” (Mesnevi-i Nuriye sh: 192)
“Hem insanın hodgâm hevesatı ve süflî ve akibeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan eden rahmaniyet ve hakîmiyet ve rububiyet kanunlarına mikyas ve mehenk ve mizan[14] olamaz. Kendi âyinesinin rengine göre görür. Merhametsiz siyah bir kalb; kâinatı ağlar, çirkin, zulüm ve zulümat suretinde görür. Fakat iman gözüyle baksa; yetmiş güzel hulleleri giymiş bir cennet hurisi gibi, rahmetler ve hayırlar ve hikmetlerden dikilmiş yetmiş binler güzel libasları birbiri üstüne giymiş, daima güler, rahmetle tebessüm eder bir insan-ı ekber ve ondaki insan nev'ini bir kâinat-ı suğra([15]) ve herbir insanı bir âlem-i asgar müşahede eder.” (Şualar sh: 611)
[7] Secde Suresi, 32:7
[8] güzellik
[9] dış görünüşe çok değer veren
[10] sadece kendine menfaati olanı düşünen
[11] kişinin geçici isteklerine uymamayı gerektiren
[12] “Eğer hak onların keyiflerine tâbi olsaydı, gökler ve yer hep fesâda uğrardı.” Mü’minûn Sûresi, 23:71.
[13] azab
[14] kıyas, ayar ve ölçü
[15] kainatın küçük nümunesi olan insan