Burada ehemmiyet arz eden diğer bir hususta Nurları anlamak için lügat manalarının nerden nasıl öğrenileceğidir.Yani Nurlardaki kelimatın karşılıklarının yazıldığı müstakil bir lügata bakılarak mı,yoksa günümüzde bazı yayınevlerinin yaptıkları, kitapların arkasına,ya altına veyahut kenarlarına haşiyeler tarzında ilaveler yapılan kitaplar isti’mal edilerek mi öğrenilmelidir.Bu mevzuyla alakalı lügat çalışmalı eserleri neşredenlerin delil olarak getirdikleri Emirdağ Lahikası I cilt sahife 224 de bahsi geçen ve Kastamonudaki talebelerinden biri olan büyük alim olan Mehmed Feyzi ağabeyin çalışmasını anlatan şu paragraftır.
Kastamonu'nun Hüsrev'i ve Rüşdü'sü olan Mehmed Feyzi ve Emin'in gönderdikleri benim Kastamonu'da kalan bir kısım risaleler emanetlerini aldım. Size gönderdiğim Asâ-yı Musa'nın lügatnamesini hasta olduğu halde çok güzel ve âlimane yazan, lügatnamenin başında güzel bir fıkra derceden ve bana da ayrı mektub yazan Risale-i Nur'un serkâtibi Mehmed Feyzi'nin oraca çok müşkilât ve manialara rağmen, hârika sadakatını ve Nurlara faik alâkasını, sarsılmadan imana hizmetini birkaç cihette yapması gösteriyor ki; o küçük bir Hüsrev olduğu gibi, tam bir Hasan Feyzi'dir… E.LI/224 pson
Ayrıca Elyazma Emirdağ Lahikasında mevcut,gençler için Nurların biraz sadeleştirilmesi iznine, verilen cevabi şu mektup delil getirilmektedir.
“1948-1949’da Afyon hapsinde Ahmed Feyzi Ağabeyin Hazret-i Üstad’a gençler için risalelerin biraz sadeleştirilmesine dair mektubuna, Hazret-i Üstadımızın verdiği cevaptır:
“Saniyen: Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münasiptir. Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih lazım gelir. Hem su-i isti’male kapı açılır, muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz, yanlış mana verir, bir kelime ilave eder, ehemmiyetli bir hakikatı kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda böyle zararlı ilaveleri çok gördüm.
Hem benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var...” Emirdağ Lâhikası Elyazma 661 (1990 Üstadın Hizmetkarlarının imzasıyla neşredilen Lahikadan )
İşte Emirdağ Lahikasında bahsi geçen, Asay-ı Musanın lügatçesini Kastamonulu büyük alim ve fazıl şahsiyet olan Üstad Hazretlerinin talebesi Mehmed Feyzi ağabey alimane bir uslupla kaleme aldığı bu lügatnamesini Üstad Hazretleri bir mektupta sadece bir haber olarak yazmışken, daha sonraları Üstad Hazretlerinden habersiz olarak Hüsrev Ağabey bu lügatnameyi Asay-ı Musaların (teksirli Osmanlıca ve Latincelerinin) ahirlerine derceyledi.
Lakin sadece bir defa yapılan bu işlemi, takibeden baskıların hiç birine Üstad Hazretleri tarafından konulmasına dair bir işaret bir haber vuku bulmadığından, diğer neşrolunan Asay-ı Musalara konulmamış olmakla beraber bizzat Zübeyr Ağabey imzalı bir mektupta bahsedilen geçen lugatçe için Hz.Ustaddan bizzat ve şahsen duyup gördüğü şu rivayet ve nakil vardır. (.. Bu Risale-i Nuru tahriftir. Bir zaman birisi yaptı, R. Nura çok zarar verdi.) (R.N 27.Mektubu ve Lahikalar bölümü ve Y.As Abdulkadir Badıllının neşrettiği Lahika )
Hem delil getirilen Elyazma Emirdağ Lahikasındaki “mezkür hadisede yalnız Gençlik Rehberi için ve çok ehil ve âlim bir talebesine dahi sadeleştirme iznini vermediği, ancak dipnotları şeklinde lügatlerin yazılabileceği ifade edilmişken, aynı ihtiyaç bilhassa gençler için giderek daha da şiddetlendiği halde ,hazret-i Üstad’ın yakın dairesinde gayet ehliyetli ve edip şahsiyetler de varken lügatları, dipnotları halinde yazılmış bir Gençlik Rehberi hakikî Nur şakirdleri sahasında ortaya konmamıştır. Ancak Latince yazı ve teksirle neşredilmiş Asa-yı Musa’nın sonunda lügatçesi konulmuştur. Daha sonraları Hazret-i Üstad’dan izin alınarak Risale-i Nur Külliyatı’nın kelimelerini de içine alan ‘’Yeni Lügat’’ namında umumî bir lügat kitabı 1968’de neşredilmiştir ve bundan sonra da lügat ihtiyacını karşılayan pratik çalışmalar yapıldı ve daha da yapılıyor…” (1990 Üstadın Hizmetkarlarının imzasıyla neşredilen Lahikadan )
Hem mevzuumuzla alakalı gayet manidar olan Nur’un Kahramanı büyük şahsiyet Zübeyir Gündüzalp ile alakalı bir hatırayı Abdulkadir Badıllı ağabey mezkür lahikada şöyle nakletmektedir.
“1969’da Arabi Mesneviyi tab’etmek için teşebbüse geçtiğimizde;aslen Arabça olan Mesnevinin içinde geçen bazı Türkçe kelimelerin Arabçaya tercümesi lazımdır, çünkü bu kitab Arabçadır ve Arabların içinde neşredilecektir, diye merhum Zübeyr Ağabeye mektubla bildirdim. Bu hususta Zübeyr ağabeyden gelen mektub aynen şöyledir:
“Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım. Bugünkü neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri, Üstadımızın harikulade üslup ve belagatını ve hakikatleri ifade sadedinde isti’mal ettiği lügatları aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulanmaktayız. Hem merhum ve muazzez Üstadımızın sağlığında bu hususlarda:
1-Ya sahife sonlarında veya satır içinde lügatların yanına parantez içinde yazılıp yazılmayacağına,
2-Veyahut bir Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere, mübeccel Üstadımız izin vermemiştir. Bir defasında şöyle buyurmuşlardı: “Bu Risale-i Nur’u tahriftir. Bir zaman birisi yapmak istedi, çok zarar verdi. Okuyanlar biraz zahmet çeksinler, lügatlerden arayıp bulsunlar.”
Eğer “şimendüfer, eczahane, santral” gibi lügatler, “Nuriye”de Arabî risalelerin içinde ise; mezkur vazifemize ve hakikata binaen yine değiştirmeyeceğiz. Okuyan zatlar öğrensinler. Eğer Arabçayı okuyacak yeni nesil ise, Yirminci asrın mevki-i muallasından hitab eden Mübelliğ-i Mübin’in, Hadi-i Ekber’in –kim bilir akılların ermediği ne hikmete binaen yazdığı-mevzubahis kelimeler misillu lügatları merak edip öğrenmek şeref-i manevisine yükselsinler.
Hamisen: Eğer Arabîleri başında, eğer başlıklar Türkçe ise yine aynen Türkçe olarak kalsın. Madem Üstadımız o büyük eseri, tekrar tekrar okumuş ve mecmua haline getirmiş olduğu sıralarda o başlıkları aynen bırakmış; bizlerde aynen bırakırız.
-Hasta Kardeşiniz-
İşte merhum Zübeyr ağabeyin Risale-i Nur neşrinde gösterdiği en büyük sadakat titizliğini ve en vefakar halet-i ruhiyesini ve samimi telakkisini gösteren ve bildiren ifadeleri...
Buraya kadar nakledilen parçalardan da anlaşılacağı üzere;
Bediüzzaman Hazretleri, asıl Türkçe olan fakat şimdi Osmanlıca dediğimiz lisanın muhafazasını istemiş ve o kelimeleri bilerek tercih etmiştir. Risale-i Nur’da Osmanlıca kelime ve tabirlerin muhafaza edilmesinin çok hikmetleri vardır. Üstad Hazretleri bu kelimelerin öz Türkçelerini bildiği halde değiştirmemiştir. Nitekim metinlerde bir çok öz Türkçe kelimeler, daha önce geçen Osmanlıca kelimelerin manalarını izah edecek şekilde ardarda veya başka cümlelerde onların yerine kullanıldığı görülmektedir.
Buda Nur’ların anlaşılmasını kolaylaştırmakta ve lügatlara müracaat olmadan dahi olsa Nur’ların anlaşılabileceğini göstermektedir.Sabredip teenni ile okuyan ve Nur’un derslerine devam edenler bu hakikata şahid olmuşlardır.Mezkür yerlerin çok sayıda örnekleri vardır.
Misâl olmak üzere. “Sözler” adlı eserden birkaçını zikrediyoruz :
(Parantez içindeki rakamlar, Envar Neşriyatın son baskısındaki sahifeleri gösterir. )
-anahtar (535), miftah (536)
-tahammül edemez ve yüklenemez (537)
-istinad eder. . . . . dayanır (627)
-ince ve dakik (627)
-müstağni ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan (628)
-tezyin ettiği gibi süslendirip (654)
-sever, muhabbet eder (620)
-gerek, lazım (621)
-mâhir, usta (623)
-tevkif ve durdurma (624)
-istab’ad. . . . akıldan uzak ve muhal görür (65)
-nihayetsiz, gayr-i mütenahi (552)
-âlem-i ahiret (531), öteki alem (556)
-me’yus, ümitsiz (584)
-umum, bütün (586)
-kanat, cenah(589)
-küreyvat-ı hamra, yuvarlak kırmızı mevcut (592)
-lisaniyle, diliyle (592)
-beden-i insani (593), insanların bedeni (594)
-şuunat, işler (595)
-zaptetmek, ele geçirmek(596)
-semanın (603), göğün (603)
-yüz, sima(606)
-istiğna-yı mutlak var, hiçbir cihetle ihtiyaç yok (607)
-ekl, kelam ve fikirdir, yani yemek, söylemek ve düşünmektir (608)
-elinde, kabzasında (609)
-gölgesi, zılali (611)
-geniş, vüs’atli (508)
-vahşî, hiç şehir görmemiş (508)
-hâlidir, boştur (508)
-hakir, küçük (508)
-âkil-ün nebat, ot . . . . . yerler (508)
-âkil-üs-semek, balık. . . . . yerler (508)
-nardan, ateşten (508)
-nurdan, ışıktan (508)
İşte mezkür hakikatlar müvacehesinde mübarek ve kudsi Nur Kitaplarının arkalarına, kenarlarına veya altlarına ilave edilen lügat ve başka ilave çalışmaları, ‘Nur’un hizmetinde yapılmayıp unutulan veya gözden kaçan bir hizmet var mı varsa onu yaparak bu davaya nasıl bir hizmette bulunabilirim’ düşüncesinden uzak sırf dünyevi ticaret ve menfaat için yapıldığı hakikatını çok bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. SAD 21.03.2007