HATIRA YİNA TİLLOLU ŞEYH CEMİL EFENDİDEN
1958 de Isparta'da Hazret-i Üstadı ziyaret etmiş Tillolu muhterem Yahya Sancar Efendi; Burdura sürgün gönderilmiş Mühterem Şeyh Cemil Efendiden bizzat dinleyip bize 1991 Ramazan bayramı birinci günü Tillolu Hacı Muzaffer Aydının Urfa’daki evinde anlattı :
“Şeyh Cemil Efendi dedi ki: Biz Burdur'a sürgün olarak gittiğimizin ilk günlerinde ben ve Bediüzzaman ve bir kişi daha eski bir askeri kışlanın bir koğuşunda kalıyorduk. Bizim ihtiyaclarımızı temin etmek için vicdanlı ve Müslüman bir bekçi sabah-akşam yanımıza uğrar, çarşıdan bir ihtiyacımız varsa, alır getirirdi. Bu bekçi, aynı zamanda Burdur Emniyet müdürlüğünde de vazifeliydi. Orada menfiler hakkında konuşulan gizli ve hususî şeyleri işittiği zaman gelip bize bildirirdi.
Bu bekçi âdeti üzere yine bir gün sabahleyin bize uğradı, çarşıdan bir ekmek getirmiş gibi yaparak, elindeki somun ekmeğini getirdi;yanımıza bıraktı ve hiç bir şey demeden çekip gitti. Ben öbür arkadaşımla ekmeği aldık, baktık; ekmekte yırtık bir yer var. Açtık, bir küçük kağıt çıktı. O kağıt pusulada Ankara'dan gelen şifreli bir telgrafla: “Bu gece Bediüzzaman’ı öldürüp yok edin" denilmiş. Emir, doğrudan doğruya M.Kemal’den imiş. Bekçi bunu o tarzda bize bildiriyordu. Biz haliyle pek çok mahzun ve muzdarib olduk. İştihamız kesildi, mahvolduk. Adeta cansız kaldık. Tabii biz bu pusuladaki haberi Bediüzzaman’a bildiremedik, yalnız kendi kendimize dua ederek duruyorduk. Akşama kadar bu şekil hüzün ve üzüntüler içerisinde kaldık. Badiüzzaman ise kendi evrad ve ezkarıyla meşgul idi.
Akşam oldu, yine bizim o Müslüman dost bekçimiz geldi. Elindeki bir somun ekmeği bıraktı ve gitti. Biz hemen ekmeğe baktık, yine bir pusula içine koymuş. Bu pusulayı da açtık, bu defa pusula müjde pusulası idi ve ”Fevzi Çakmak Paşa müdahale etti de o emri geri çevirmiş ve Ankara'ya kendisi cevap vermiş” diye yazılıydı.
Bu son haber üzerine, neş'e ve sürurumuzdan adeta bayram yapmaya başladık. Bediüzzaman ise, bize baktı ve şöyle dedi: ”Yahu, sizler sabahdan beri üstünüze kül yağmış gibi, çehreniz asık, yüzleriniz donuk iken, şimdi de onun aksine neşe ve sürûr izhar ediyorsunuz. Bu haliniz nedir? Biz bunun üzerine hadiseyi olduğu gibi anlattık. O ise, gülerek dedi ki :”Bu ruhu şu bedenden ancak Allah alır. Eğer Allah müsaade etmemiş ise, onu hiç kimse alamaz. Sizin telaşınız beyhude imiş..."
Meğer o günü Mareşal Fevzi Çakmak Paşa askeri bir teftiş vesilesi ile Burdur'a gelmiş. Burdurun valisinden veya emniyetten; Ankaradan gelmiş olan o zalimane emre müttali olmuş..Bediüzzamanı çok iyi tanıdığı için; Ankaraya emrin sudûr ettiği yer olan M:Kemal Paşaya şöyle cevap vermiş: ”Bediüzzaman hakiki din âlimidir; ondan zarar gelmez."diyerek o emri reddetmiş.
Hazret-i Üstad da, 10. Lemada bu hadiseyi başka bir uslupla dile getirmiştir.