Bediüzzaman Hazretleri Laikliğin tarifini ele alarak, dini devletten ayırmak prensibini anlatırken: “Hükümet Laik Cumhuriyete döner.” (Şualar sh: 271) dedikten sonra, “Ona (laik cumhuriyete) mukabil manevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıncıyla olacak.” der. Yani laik rejime karşı cihad-ı dini olacağına göre, o rejime rıza gösterilmediği açıktır. Ancak bu mezkür ifade o rejimi haber vermekte ve ona karşı gereken manevi cihad vazifesini ihtardır. Yoksa bu anlayışı normal görmek manasını ifade etmez. Zira Bediüzzaman Hazretlerinin şu beyanı açık olup yanlış anlamaların yolunu kapatır:
Din İle Hayat Kabil-i Tefrik Olduğunu Zannedenler Felâkete Sebebdirler:
Şu Jön-Türkün hatası; bilmedi o bizdeki Din hayatın esası. Millet ve İslâmiyet ayrı ayrı zannetti.
Medeniyet müstemir, müstevli vehmeyledi. Saadet-i hayatı içinde görüyordu. Şimdi zaman gösterdi,
Medeniyet sistemi (*) bozuktu, hem muzırdı; tecrübe-i kat'iyye bize bunu gösterdi.
Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhya-yı Din ile olur şu milletin ihyası. İslâm bunu anladı...
Başka dinin aksine, dinimize temessük derecesi nisbeten milletin terakkisi.
İhmali nisbetinde idi milletin tedennisi. Tarihî bir hakikat, ondan olmuş tenâsi...
(*): Tam bir işaret-i gaybiyedir. Sekeratta olan dinsiz zalim Medeniyete bakıyor. (Sözler sh: 716)
İşte şu açık beyan, din ve devlet ayırımını, yani Kur’an ahkamını devlet sahasından çıkarmanın milletin manevi hayatını söndüreceğini ihtar eder.
Bu hükmü teyid eden şu ifade de var:
“Devletin dini, Din-i İslâm'dır. Şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünki milletimizin maye-i hayatiyesidir.” (Münazarat sh: 17)
HAZIRLAYAN: İTTİHAD İLMİ ARAŞTIRMA HEYETİ