İkdam Ceride-i Muteberesine!
Evvelki günkü gazeteler, Paris’de Şerif Paşa ile Ermeni heyet-i murahhasası reisi Boğos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir
i’tilaf akd edildiğini yazarak, Kürt efkâr-ı umumiyesinden istizahatta bulunuyorlardı. Dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslamiyenin fedakar ve cesur hâdim ve taraftarları olarak yaşamış ve dinî ananesine sadakati gaye-yi hayat bilmiş olan Kürtler; henüz beş yüz bine karib şühedasının kanı kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürlerle anarken; İslamiyet’in zararına olarak, tarihî ve hayatî düşmanlarıyla i’tilafı akdetmek suretiyle; salabet-i diniyeleri hilafında iftirak-cûyane âmâl takip edemezler. Binaenaleyh, Kürt vicdan-ı millisinin bu tarz tahassüsüne muğayir hareket eden zevatı da tanımazlar..
Ve yegane emelleri de; vahdet-i dinî ve millîlerini muhafaza olduğundan, keyfiyyatın izahına delalet buyurulmasını muhterem gazetenizden istirham ediyoruz.
Sadatı Berzenciye’den Dava Vekili Ahmet Arif
Hizan Sadat-ı Kiramından İhtiyat Binbaşısı Muhammed Sıddık
Ulema-i Ekrad’dan Said-i Kürdî
Sebil-ür Reşad
4 Mart 1336
17 Mart 1920
Sayı: 461
KÜRTLER VE İSLÂMİYET
“... Bu hususta en ziyade söz söylemek salâhiyetine haiz bulunan ve Kürtlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve celâdet-i İslâmiyesini bihakkın temsil eden ve “Dar-ül Hikmet’ül İslâmiye” azasından Kürt eşraf ve mütehayyızanından bulunan fazl-ı şehîr Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki:
‘Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, vilayat-ı şarkiyede Kürt aşairi rüesası tarafından çekilen telgraflardır. Kürtler camia-i İslamiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıd-ı mahsusa tahtında hareket eden ve Kürtlük namına söz söylemeye selahiyettar olmayan beş on kişiden ibarettir.
Kürtler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için beş yüz bin (500.000) kişi feda etmişler ve makam-ı hilafete olan sadakatlerini, isar ettikleri kan ile bir kat daha teyid eylemişlerdir.
Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince: Ermeniler Vilâyat-ı Şarkiyede ekall-i- kalil derecesinde bulundukları için asla bir ekseriyet teminine.. ve ne kemiyyeten, ne de keyfiyyeten Şarkî Anadolu’da iddia-yı temellüke muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar.. Maksadlarına Kürtler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürt ve Ermeni davası ortada kalmayacak ve Şarkî Anadolu’daki iftirak âmâli mevki-i fiile çıkmış olacaktı.
İşte, bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu. Ermenilerin maksadı Kürtleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürtlerin kemiyyeten hal-i ekseriyette bulunduklarını inkar edemeseler bile, keyfiyyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle, Kürtleri bir millet-i tabie haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürt taraftar değillerdir. Zaten Kürtler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif oldukları isbat ediyorlar.
Kürtlük davası pek mânâsız bir iddiadır.. Çünkü her şeyden evvel Müslümandırlar.. Hem de salabet-i diniyeyi taassup derecesine isal eden hakiki Müslümanlardan... Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez. “El İslâmü cebbeti’l asabiyyete’l cahiliyyete” İslam, uhuvvet-i İslamiye’ye münafi olan kavmiyet davasını men eder.Esasen bu, tarihe ait bir şeydir.. Kürtlerin asıl ve nesepleri ne olursa olsun, İslâm’dan iftiraka, vicdan-ı millîleri asla müsait değildir. Bununla beraber, Kürtlerin Arap kavm-i necibi ile ırken alâkadar bulunduğu hakâik-i tarihiyedendir.
İslamiyet, herhangi bir ırkın diğer bir unsuru İslam aleyhine olarak menfî surette intibah hasıl etmesini kabul edemez. Binaenaleyh, Kürtleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir iki kulüpte toplanan beş on kişiden ibaret!.. Hakiki Kürtler kimseyi kendilerine vekil-i müdafaa olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürtlük namına söz söyleyecek ancak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir.
Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor... Kürtler, ecnebî himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ediyorlar. Eğer Kürtlerin serbesti-i inkişafını düşünmek lazım gelirse; bunu Boğus Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i âliye düşünür. Hülâsa: Kürtler bu hususta kimsenin tevassut ve müdahalesine muhtaç değildirler. Seyyid Abdülkadir Efendinin beyanat-ı ma’lumesine gelince: Bu hususta şimdilik bir şey söyleyemem. Bununla beraber bu beyanatın tahrif edilip edilmediğini bilemiyorum.
Bediüzzaman Said-i Nursi