Ey genç kardeşim ve zamanlarını hayhuylu, başıboş yaratıklar gibi boşluklar içerisinde geçiren sersem nefsim! Bu yaşa geldin, çocukluktan çıktın. Çocuklar var ki, sen onlardan geçersin. Sakallı çocuk olmak, bir insan için maskaralık, çirkinlik ve kötülük alâmetidir.
"Halbuki sana yakışan, senin taze ve şirin gençliğine yaraşan, hoplayıp zıplamayı bırakıp, olgun ve yüksek bir Müslüman namzedi olarak ilm-i imana çalışmak, İslâmiyetin yüce bilgisiyle bilgin olmaya gayret etmektir. Allah'a ibadet ve itaat edip, namaz ve ibadete sarılıp, güzel gençliğini çirkinleşmekten, gençlik günlerini boşu boşuna öldürmekten kurtarmaktır. "Kendini bir yokla. Ben seni görüyorum ki, sende parlak ve ebedî bir istikbali kazanmak kabiliyeti var. Bu istidat senin gençlik ruhunun nurundan fışkırarak, senin manevî ve maddî simanda ışıldamakta, gözlerinden okumaya ve Allah'a ibadete olan sevgi kıvılcımları pırıl pırıl pırıldamaktadır. Bu nurları karartmamayı, bu ışıkları söndürmemeyi aklın ve kalbin sana feryad ü figânla ihtar ediyor.
"Ruhun , derinliklerde 'Oku! Allah'ın bahtiyar bir kulu, cemiyetin gülü, İslâmiyetin bülbülü ol!' diye İlâhî bir sada ile sana sesleniyor. Bu sadaya kulak verip nur-u Kur'ân'la ilim ve irfan sahibi olarak iki cihadın saadetiyle mes'ud ol! "Ah, nur kardeşim! Sözlerin, senin bu sevimli özleyişlerin, senin bu sevgi dolu tavsiyelerin beni iman, İslâm ve Kur'ân yolunu öğretmek yolunda nur-u Kur'ân, nuruna kaptırdı...
"Merhametsizliğin bir alâmeti, nisyan-ı nefisle, kendi kusurlarını unutmakla din kardeşlerinin her birinde bir kusur bulmak, onlara karşı sevgisini ve merhametini kaybederek tenkid gözlüğünü takınmaktır. Kendi kusurlarına; yakını uzaklaştırıcı, sisli gösterici âletle bakıp, din kardeşinin kusurlarına ise mikroskopla bakmaktadır. Böyle fertlerden mürekkep yiğitler, kuvvetsiz cılızlardır. Kendi kusurlarını gören, ihvanlarınınkini örten; kendi kabahatini büyük, din ve dâvâ kardeşinin kabahatini küçük gören, hattâ görmeyen Müslümanlar, Allah'ın rahmet ve mağfiretine nail olan, yüksek ahlâklı, yüksek seciyeli Müslümanlardır, ehli iman nişanını taşıyan dindarlardır. Öyle fertlerden müteşekkil azlar, çoktur. Küçükler, büyüktür. Zaifler, kuvvetlidir.
"Merhametsizlikten, münekkitlikten kurtulma yolunda ilerle, ey kardeş! Aksi halde, ya yakında, ya uzakta, ya dünyada; ya Haktan, ya halktan inmesin sana adem-i merhamet. Zira, "Men dakka dukka" [Eden bulur]. Merhametsizlik etme, sonra merhametli dosttan dahi merhametsizlik görürsün. Eğer görmezsen dünyaya mukabil, ukbada görürsün muzaaf ceza, bunu bil.
"Merhametsizliği körükleyen, hürmetsizliği alevlendiren öfke zamanındaki hürmet ve muhabbet, cennetmekân kimselerin güzelliklerindendir. "
"Öfke zamanında hürmet ve merhamet en güzel ahlâktır."
"Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanını elde eder.
"Cennete giren fazilet sahiplerine melekler sorarlar: "Faziletiniz nedir?" "Onlar da, "Zulme uğradığımız vakit saberderdik; bize kötülük edilince de, rıfk ile davranırdık' diye cevap verirler.
Hadis meâli
"Allahu Teâlâ sertlik ve kabalığa vermediği ecir, sevap ve mükâfatları, rıfk ve mülâyemete, yumuşaklığa verir. Rıfktan mahrum olan ev halkı, çok şeylerden mahrum olurlar.
Hadis meâli
"Rıfktan [şefkatten] mahrum olanlar, hayırdan, sevaplı amellerden mahrum kalırlar.
Hadis meâli
Hilm
"Hiddete getirilince kızmayıp, hilm ve sabır gösteren kimse, Allah sevgisine mazhar olur. Hadis meâli
Sabır ve bağışlamak
"Peygamberimiz sorar: "Allahu Teâlâ'nın,şerefleri ne ile kıymetlendirdiğini ve dereceleri ne ile yükselttiğini size bildireyim mi?' "Ashab-ı Kiram, Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Efendimize, 'Buyur, bildir, yâ Resulallah!' diye cevap verirler.
"Hazreti Fahr-i Kâinat Efendimiz ferman buyururlar ki: "Sana karşı cahilâne hareket edildiği zaman, halim ve yumuşak olursun, sana zulmedenleri bağışlarsın, sana vermeyenlere sen verirsin ve senden alâkasını kesenlerle sen alâkalanırsın.'
Rıfk
"Resul-i Ekrem Efendimiz buyuruyor ki: "Allahu Teâlâ rıfk sahibidir. Her hayırlı işte rıfkı sever.' Hiddet "Resul-i Ekrem (a.s.m.) kendisinden birşey öğretmesini, lütfetmesini talep eden bir kimseye ferman etti: "Hiddetlenme.'
Dindar kadınlarımız
"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz, kadının din, namus, şeref ve hukukuna büyük ehemmiyet verirdi. Onlara rikkat ve şefkatle muamele buyururlardı. Kadınların hislerindeki inceliği, seriütteessür oldukların, kalblerindeki hassasiyet ve merhameti çok iyi bildiğinden gönüllerini incitmemek için dikkat gösterir ve hanımların haksız yere kalblerinin kırılmaması hususlarında tavsiyelerde bulunurlardı.
"Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz buyurdu ki:
"Kadın, Allah'ın, kullarına en büyük hediyesidir. Allah'tan korkun, onlara zulüm ve eziyet etmeyin, onları ihmal eylemeyin.' Kız evlâdı "Anne ve baba, kız çocukları hakkında daha ziyade re'fetperver, şefkatli olmalıdır. Zira onların fıtratları, yaratılışları, zaif, nahif ve hassasedir. Kız çocukları daha ziyade merhamete, siyanet ve korunmaya muhtaçtır.
Üç kız evlâdı
"Hazreti Peygamber (a.s.m.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurdu ki: "Üç kız çocuğuna nail olup da onlara, kendisine muhtaç olmayacakları zamana kadar infak ve ihsanda bulunan, nafakaların temin eden kimseye, Cenab-ı Hak cennetini vâcib kılmıştır. Meğerki o kimse affedilmeyecek büyük bir günah işlemiş olsun veya böyle bir amelde bulunsun.
' Kız evlât
"Baba ve annenin kız evlâtları için en büyük iyilik ve en birinci vazifesi, en yüksek lütufları şudur ki, onlara iman ve İslâmiyet ilmini öğretmektir. İslâmiyete lâyık bir edep, terbiye ve ahlâkla büyütmektir. Kız yavruların insan ve cin şeytanların şerlerinden kendilerini koruyacak bir ilimle, bilgiyle yetiştirmektir. Böylece mânevî güzelliklerle ruhu parlayan bir ev kadını, bir hane hanımı olabilecek bir halde dünya ve âhirete hazırlanacaktır.
Ev kadını
"Bir İslâm kadını için yemek pişirmek, elbise dikmek, evinin nezafetine, temizliğine bakmak, çamaşır yıkamak, çocuğuna bakıp beslemek, erkeğinin hizmetini görmek büyük bir şereftir, iffet ve ismettir. Namazını geçirmeyen, farzlarını eda eden. Allah'ın emirlerini yerine getiren hanımların bütün dünyevî işlerini dahi bir nevi ibadet olarak, Allahu Teâlâ Hazretleri kabul buyurur. Bu suretle geçici fâni ömürleri âhiret hesabına, bâki, daimî bir hayata tebdil edebilir, ebedî, sonsuz bir ömre çevirebilir.