NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 BEDİÜZZAMAN R.h SULTAN ABDUL HAMİTHANLA GÖRÜŞMEMİŞTİR

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
NurDersi
MuHakkiK
MuHakkiK
NurDersi


Mesaj Sayısı : 709
Kayıt tarihi : 30/01/09

BEDİÜZZAMAN R.h SULTAN ABDUL HAMİTHANLA GÖRÜŞMEMİŞTİR Empty
MesajKonu: BEDİÜZZAMAN R.h SULTAN ABDUL HAMİTHANLA GÖRÜŞMEMİŞTİR   BEDİÜZZAMAN R.h SULTAN ABDUL HAMİTHANLA GÖRÜŞMEMİŞTİR Icon_minitimeC.tesi Ocak 31, 2009 8:50 pm

Bediüzzaman hz.’leri 1907 yılının Aralık ayının son günlerinde İstanbul’a ulaştığı hakkında kesin belgelerle sabittir. Onun İstanbul’a gelişinin asıl amacı, Van’da kurmak istediği Medresetüzzehra isimli üniversitenin maddi finansmanı için, Sultan Abdulhamid’le görüşerek temin ve taahhüt altına almaktı. İstanbul’a gelir gelmez padişahla görüşme imkânının yollarını aradı.

1908’in Mart ayı başlarında Mabeyn-i hümayûn’a gitti, padişahla çok önemli bir hususa dair görüşmek istediğini söyledi. Ama maalesef oradaki vazifeli paşalar bu isteği reddettiler. Bediüzzaman’la, o çoğu mason olan paşalar arasında tartışmalar yaşandı. Dolayısıyla o pek mühim görüşme mümkün olamadı. Fakat Bediüzzaman bu görüşme talebinden vazgeçmedi, çare ve imkân yollarını aramaya devam etti. Ferik Ahmet Muhtar paşa delaletiyle İstanbul Şişli’de Vanlı zengin bir adamın evinde mabeyin paşalarıyla ikinci bir görüşme sağlandı. Burada yine mevzu’ hakkında sert münakaşalar oldu.

Sonuçta ipler koptu ve Bediüzzaman’ın mutasavver olan görüşmeden ümidi kesildi. Son bir çare olarak Padişaha hitaben meramını anlatan bir dilekçe kaleme alarak (dilekçe’de şarkın cehaletten kurtulmasının tek çaresi, bir “Darül-Funun”un Van’da kurulmasıdır diyerek) dilekçeyi

Mabeyn-ı humayuna bıraktı. Birkaç gün daha bekledi. Yine bir ses çıkmadığını görünce; padişahın ve devletin nazarını doğunun ahvaline çekmek niyetiyle, Fatih tarafında bulunan Şekerci Hanında bir oda kiralayarak kapısına şöyle bir levha astı: “Burada her çeşit suale cevap verilir. Her müşkül halledilir. Ama hiç kimseye sual sorulmaz.”

Bu garip ilan üzerine, iki ay süresince her çeşit ilim adamı, her türlü ilme dair-gelip- sualler sordular.,bütün gelenler mutlak isabetli cevaplar aldılar. Bu acip hadise üzerine, mabeyn paşalarına bir telaş düştü ve Bediüzzaman’dan kurtulma yollarını aramaya koyuldular. Sonunda şu planı düşündüler: “Şu her şeyi bilen adam deli olmalıdır” vicdanı satılmış bir iki doktordan uydurmasyon bir rapor hazırlattırdılar ve masum ve günahsız, ama vatan ve millet aşkıyla tutuşan, hamiyet ve gayret nuruyla feveranda olan Bediüzzaman’ı alıp tımarhaneye koydular. Birkaç gün sonra, akıl hastanesi Baştabibi vicdanlı, hamiyetli ve basiretli bir zat olduğundan Bediüzzaman’ı karşılıklı konuşarak muayene ettikten sonra meselenin künhüne vukufiyet peyda eyledi ve Mabeyne şöyle bir rapor tanzim eyleyip yolladı: “Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar bir cünunluk varsa, o takdirde Dünyada hiçbir akıllı insan yoktur.”

Bunun üzerine Mabeyin paşaları şaşırdılar; ne yapalım, ne edelim de bundan kurtulalım diye çare düşündüler. Sonunda: “Bunu bir süre nezarette bulunduralım Padişahtan kendisine bir miktar parayı bahşiş ve rüşvet tarzında gönderelim. Herhalde o bu parayı görünce çeker gider” diye bu tedbiri, Sultan Abdülhamid’e bildirip kabul ettirmeye çalışalım. Tedbir kabul gördü. Padişah adına zaptiye nazırı Şefik Paşa görevlendirildi.30 altın peşin bahşiş,her ayda 10 altın maaş..ileride bu maaş daha da arttırılacak diye Sultan Abdulhamidin selamıyla birlikte teklifen götürüldü.Bediüzzaman’ın Şefik paşaya cevabı şöyle oldu: “Ben maaş dilencisi değilim. Bin altın da olsa kabul edemem… ilh” uzun bir muhavere …

İşte tımarhane, nazarethane derken 24 Temmuz 1908 günü 2. Meşrutiyet Padişahın fermanıyla ilan edildi. Bediüzzaman hazretleri ya Meşrutiyetin ilanı gününde, ya da bir-iki gün önce serbest bırakıldı. İstanbul’da, Selanik’te hürriyetçilerin tertipledikleri nümayişlere Bediüzzaman da katıldı. Meşrutiyeti İslami şeriata tatbik eden uzun nutuklar irad etti. Onun hürriyet ve meşrutiyeti şeriata tatbik eden bu nutukları ta o günlerde kitaplaştırılarak yayınlandı.

Böylece Bediüzzaman hazretleri bütün gücüyle meşrutiyet ve hürriyeti İslam Şeriatına tatbik ederek icraata konması için çalıştı, çabaladı. İttihat –Terakki Cemiyeti içindeki, Ahrar Fırkası ileri gelenleri ile görüşmeler yaptı. Üç dört ay onlarla beraber göründü. Lakin İttihat ve Terakki’deki hâkim olan Farmason, aynı zamanda ırkçı gurup, Bediüzzaman’ın katıksız İslamcılık ve Şeriatçılığını hazım edemeyip ondan ayrıldılar ve düşman kesildiler.

İttihatçıların içinde gerçek milliyetçi olan ümmetçi gurubu da bu farmasonlardan aleni olmasa da, fikir ve düşünce sahasında ayrılmışlardı. Bu arada müspet-menfi cemiyetler, kulüpler de açılmış ve açılıyordu.

Derken, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetin kurucuları bila-istisna Müslümanların itimatlarını kazanmış âlim ve fazıl şahsiyetlerdi. Ancak Volkan adlı gazetesiyle birlikte gelip bu cemiyete üye olan Derviş Vahdeti müstesna. İşte bu cemiyet kurulduktan bir müddet sonra, Bediüzzaman’da ona dâhil oldu. Ve ittihatçılardan (Mason ve Farmason gurubundan)tamamen yüz çevirip ayrıldı. Ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin bir naşir-i efkarı olmuş olan Volkan gazetesinde, hem İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin kuruluş gayesini, hem de Meşrutiyeti İslam Şeriatına uygunluk tarafını izah eden kaideli ilmi beyanlarını, gayet pervasızca makalelerle yayınlamaya başladı.

Aynı günlerde yayın hayatına başlayana “Sırat-ı Müstakim” ve sonra “Sebilür-reşad” dergisiyle Bediüzzaman’ın bir muarefesi olmadı. Dolayısıyla bu dergide ta 1911’lere kadar Bediüzzaman’ın herhangi bir makalesi yayınlanmadı. Bu derginin başmuharriri Mehmet Akif Beydi. Gerçekten M.Akif beyin Sultan Abdulhamid’i eleştiren sert ve kırıcı yazı ve şiirleri yayınlanıyordu. Yani Sebillür-reşad dergisi ve onun sahibi Eşref Edip ve başmuharriri M.Akif bey bağımsız ve kendi başlarına hareket ediyorlardı. Bediüzzaman ise, İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin bir üyesi olarak makaleler neşrediyordu..



Bediüzzaman’ın bütün nutuk, kitap ve makaleleri hiçbiri zayi olmadan zabt ve kaydedilmiş, mahfuzdurlar. Onun hiçbir yazısında, merhum Sultan Hamid’in şahsiyetini ve halifelik makamını tezyif edici hiçbir şey yoktur. Vardır diyen varsa. Tarihi belgeleri ile ispat etmelidir. Evet, Bediüzzaman’ın o gün ki kitap, nutuk ve makalelerinde; Abdülhamid Hanın etrafında çöreklenmiş kısmen mason paşaları eliyle, ama onun namına yapılmış yanlış icraatlarını tenkit edici ifadeleri olmuştur. Lakin bu tenkitler içerisinde itidale çağırıcı, çözümler önerici pek çok ilmi tahkikli nasihatle beyanatları da beraber olmuştur.

İşte, Bediüzzaman’ın adı geçen makale, kitap ve nutuklarında, istikamet çizgisini gösteren pusula mesabesindeki ilmi hakikatlerden ötürü pişman olmamış ve o yüzden de siyasetten çekilmemiştir. Bilakis adı geçen makale ve nutukları 1950 den sonra da, siyaset erbabına iletilmek üzere neşrettirmişlerdir. Bütün bu nutuklar, makaleler ve kitaplar bilahare tarafımızdan “Asar-ı Bediiye” adlı bir kitapta bir araya getirilip yayınlanmıştır, görülebilir.

Buna göre Bediüzzaman hazretlerinin tarafgirane siyasetçilikten nefret edip yüz çevirme hadisesi 1919’ larda vuku bulduğunu onun net ifadesiyle sabittir ki Risale-i Nurdan 23. Mektubun dördüncü veçhinde kayıtlıdır.

İttihatçılardaki farmason gurubun hedefinde İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin üyelerinin ve özellikle Bediüzzamanı:“Sultan Abdulhamidci ve Mürteci kimseler” olarak tanımlayarak onu idam ettirmek için ellerinden geleni diriğ etmiyorlardı. Nitekim hareket ordusu gelip İstanbul’u kuşattığı Rumi 11 Nisan 1325 (Miladi 24 Nisan 1909 ) da İttihad-ı Muhammedi üyelerini yakalamaya başladıkları günlerde Bediüzzaman hz.leri hayatını boşa sarf etmemek ve koruma altına almak niyetiyle İstanbul’dan ayrılıp İzmit’e gelmiştir. Bediüzzaman’ın İzmit’te beklediği günlerde miladi 27 Nisan 1909 Sultan Abdulhamidin hal’ı gerçekleştirilmiş oluyordu. Miladi 30 Nisan 1909’da da Bediüzzaman hazretleri İzmit’te yakalanıp tevkif edilerek İstanbul’a götürülmüş 23 gün Harbiye nezaretinde tutuklu bulundurulmuş 2 nolu Divan-ı Harb mahkemesinde sorgulandıktan sonra tahliye edilmiştir. Bir gün sonra da,1 nolu Divan-ı Harp mahkemesinde yargılanmış, gayet merdane ve pervasızca müdafaaları sonunda beraat almıştır



Abdulkadir Badıllı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nurdersi.forummum.com
 
BEDİÜZZAMAN R.h SULTAN ABDUL HAMİTHANLA GÖRÜŞMEMİŞTİR
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TAKRİZ VE MUKADDEME Abdul Kadir BADILLI Ağbey
» Abdul Kadir Geylani Hazretlerinden Futuhul Gaybden Seçmeler
» Abdul Kadir Geylani Hazretleri Anlatıyor Kalbin Hastalığı
» Halkı Allah ın izni ile bırak .. Hz.Abdul Kadir Geylani R.h
» Abdul Kadir Geylani Hazretleri Anlatıyor Manevi Ölüm

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: RİSALE-İ NUR ÖZEL BÖLÜM :: RİSALE-İ NURDA NUR TALEBELİĞİ-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar