Zübeyir Gündüzalp, hep Üstadı, Risale-i Nuru ve hizmetleri anlatırdı. Devamlı hasta haliyle bazen yatar, uyanık olduğu zamanlarda ise hizmetlere koşardı. Hatta o kadar ki, kendisini ziyarete gelen ruh doktoru Macit Beye şöyle derdi:
"Ben fikri sabit hastası olmuşum. Ne dersiniz? Çünkü devamlı Üstad, Risale-i Nur ve Bediüzzaman lafları çıkıyor." Hepimiz onun bu haline hayret ederdik.
Süleymaniye'de beraber kalırdık. Bir gün odasına girdiğimizde masasına yayılmış bir gazete gördüm. Bana gazeteye bakmamı söyledi. Ben de baktım. Gördüğüm şuydu: Gazetenin üst tarafında büyükçe bir Fatih resmi vardı. Atının üzerinde şahlanmış olarak duruyordu. Altında ise İstanbul’un fethiyle ilgili güzel bir resim vardı. Resmin hoşuma gittiğini söyledim. Tekrar bakmamı istedi. Tekrar inceleyip bir şey göre¬meyince, tekrar hoşuma gittiğini söyledim. Üçüncü kere bakmamı isteyince, daha dikkatli baktım ve güzel olduğunu söyledim. Bu sefer bana resimdeki Fatih'in kaç yaşlarında göründüğünü sordu. Ben de bakıp 55-60 yaşlarında göründüğünü söyledim. Bunun üzerine bana, 'Kardeşim, Fatih İstanbul’u 21 yaşında fethetti. İleri yaşlarda bir yeri fetheden kumandan çok görül¬müştür. Ama 21 yaşlarında birinin İstanbul’u fethettiği görülmemiştir. Bunu çizenler özellikle bunu gözden kaçırıyorlar. Bu bir hata değil, burada parmak karıştırılmış" dedi. Bu hali ona Üstadla beraber kalmış olmasından dolayı sirayet etmişti. Her şeyi dikkat¬le inceler, isabetli düşünürdü.
Zübeyir Ağabey şöyle derdi: "Kardeşim, kırıcı ve sert mizaçlı olmamamız lazım. Hatta Üstad Hazretleri, talebelerine cam veya teli kopmuş ampulleri kırdırmazdı. Sebep olarak da bu halin bizde yıkıcı ve sert bir mizaç oluşturacağını, ruhumuzu asabî yapacağını söylerdi. Buna bu kadar dikkat eden bir Üstadın talebeleri olarak bizim de çok dikkatli olmamız lazım."Hep hizmetleri anlatır ve onları konuşurdu. Dar dai¬rede hep îmanî mevzular konuşurdu. Hariçten gelen birisiyle, hele de siyasî biriyse, daha özel bir yerde konuşur, sonunda mevzuu yine dar dairedeki îmanî mevzulara getirirdi. Yanındaki gençlerin, geniş daire kabul ettiği teferruat meselelerle ilgilenmelerini gereksiz ve zararlı sayardı. Bu yüzden siyasî hüviyeti olan gazetenin, dar olduğunu ve bundan saptığı takdirde kapatılması gerektiğini söylemişti.(Rüşdü Tafral)