1- Üstad Hazretleri sabah dersinde bir gün çok uzatmıştı. (8-10 saat olmuştu) Biz çok yorulmuştuk. Fakat yorulduğumuzu ihsas etmemeye çalışıyorduk. nihayet Üstad Hazretleri bize, "Hepiniz gidebilirsiniz. Ben devam edeceğim. Ben dersi kendi nefsime okuyorum.." dedi.
2- "Said ellibin nefer kuvvetindedir." bahsini okurken, Üstad Hazretleri. "Bir zaman gelecek Nurcular elli milyona çıkacaklar, buna bir işarettir." demiştir.
3- Üstadımıza İzmir'den Nur Talebeleri mektubla soruyorlar. "Nurların tab'ı için bir matbaa kurmak niyetindeyiz. Ne dersiniz?" Üstad Hazretleri, kısa bir cevab yazıyor ve diyor ki: "Matbaacılar Nurcu olacaklar."
4- Yine aynı mes'elede Said Özdemir Ankara'dan yazıyordu ki, "Matbaacılar istediğimiz vakit kitabları vermiyorlar. Siparişleri gönderemiyoruz. Zararımız oluyor." dedikten sonra matbaa kurmak istediklerini ve ince hesablarını dahi yazıyor. Üstad Hazretleri bir kaç kelime ile cevab yazıyor: "Çendan otuz lira zararımız olur, fakat otuz bin lira ihlâstan kârımız vardır."
(Böylece, Üstad Hazretleri ehl-i hizmeti Nur'un hizmetinden başka şeylerle meşgul etmiyordu.)
5- Zübeyr Ağabey, İslâhiye'ye ilk gittiği zaman hizmet edebilmek için orta mekteb talebelerine veli oluyor. Müdürle tanışıyor. Civar kazalara gidiyor ve bazı talebelere bedava ders veriyor. Böylece bir cemaat taşekkül ediyor."
6- Zübeyr Ağabey İslâhiye'de iken birisi yanına gelip,diyor: "Ben Aleviyim." Ağabey de gayet samimane, "Oo maşâallah, ben de Aleviyim." diye sarılıyor." Hazret-i Ali (r.a) nasıl amel etti ise, öyle Aleviyim." diyerek boğazını işaret ediyor. "Onun için canımı veririm." Adam da. "Hocalar bize zındık diyorlar." deyince "Siz onlara bakmayın, cahil halk hocalarla aranızda laf götürüp getirerek öyle olmasına sebebiyet verdiler." diyor, adam da dost oluyor.
7- Üstad Hazretleri Emirdağı'nda iken Mısır'dan mühim bir zat geldi ve Üstadı Mısır'a da'vet etti. Üstad Hazretleri, ona dedi ki: "Bana Yıldız Sarayı'nı tahsis etseler veyahud (kolunu işaret ederek) böyle böyle kesseler, yine ben burada kalmaya mecburum."
8- Üstad Hazretleri Isparta'da dere boyunda yürürken, Ağabeylere dedi ki: Birbirinin aynı olan iki taş bulun." Diğer bir defa da "Birbirinin aynı olan iki dağ gösterin." dedi ve ilâve etti: "Hiçbir şey tesadüfî değildir."
9- Üstad Hazretleri İstanbul'a geldiğinde Patrik Athenagoras'a giderek, odasına girdiği zaman Patrik ayağa kalkarak hürmetle yer göstermiş. Üstad Hazretleri, ona demiş: "Allah'ın bir olduğuna inanıyor musun? Resul-i Ekremin (A.S.M.) son Peygamber olduğunu tasdik ediyor musun?" O, cevaben "Evet." demiş. " Öyle ise bunları etbaına tâmim ve tebliğ et!" deyince, Patrik, ezile büzüle: "O zaman beni bu makamda tutmazlar, yapamam." deyince Üstad Hazretleri derhal kalkıp, dışarı çıkmış.
10- Roma'daki Papa'ya da aynı yıllarda Risale-i nur göndererek, mektubunda kısaca: "Biz Allah'a inan-anlar küfre karşı beraberiz.." demiştir.
11- Üstad Hazretleri, Şemseddin Yeşil'e bir kaç def'a Zübeyr Ağabeyle selâm göndermiş. Onun da Üstada hürmeti vardı. Afyon hapsinde iken Üstad hazretleri ona demiş: "Lâ ilâhe illallah diyenlerle beraberiz. Füruat mes'elelerini nazara vermemeliyiz."
12- Üstad Hazretleri şöyle dedi: "Said mecliste D.....'la karşılaştı. Ona: "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur." derken, Said'in haberi yok idi ki, iki parmağını onun gözüne doğru uzatmış. O zamanlar bir de Sükût kanunu (Üstad Hazretleri, takrir-i sükûn kanununa böyle diyordu) çıkmış, uymayanlara idam cezası ver-iliyormuş. Said'in ondan da haberi yok! Amma, D..... titredi, ilişemedi, te'vile kaçtı. "Öyle demek istemedim." dedi. Yalan söylüyor."
13- Eserleri dışarda yazmak isteyen Ağabeylere Üstad evvelâ izin vermiş. Fakat bu tedbirsizlik olduğun-dan, arama yapılıyor. Üstad, böylece fiilen ders vermiş oluyor. Isparta'da yeni te'lif edilen eserleri Üstad Hazretleri, bir kaç kişinin zorla yerinden kımıldatabileceği ağır ve dolu bir bidonun altına koyuyor.
14- Üstad Hazretleri, 1952'de İstanbul'a geldiği zaman Mehmed Fırıncının evinde ziyaretine gelen Üniversiteli Nur Talebelerinden biri Hukuk Fakültesi, diğeri Orman Mühendisi ile görüşmesinde, Üstad Hazretleri Orman Mühendisine mektebi bitirdiğine göre ne yapmak niyetinde olduğunu soruyor. Mühendisin fikri büyük işler çevirmek olduğundan, hem dünyaya hem âhirete çalışacağını söylüyor. Bunun üzerine Üstad Hazretleri diyor ki: "Hocalar yanlış anlatıyorlar. Bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terketmekle olur.." Mal ve câha arzusu çok olan hukuktaki diğer talebeye "Köy hocası olursun, hem geçinirsin, hem hizmet edersin."
15- Üstad Hazretleri Afyon'da iken ziyaretine bir içki satıcısı, iriyarı bir adam geliyor. Onunla beraber kendini göstermek isteyen bir hafiye de geliyor. Zübeyr Ağabey, Üstad Hazretlerine bir sorayım diyor. Üstad Hazretleri, "Çağır onları." diyor. Yanına gelince Üstad Hazretleri hiç sormadan içki satan adama: " Tam tam kardeşim, senin gibi kahraman cesur bir kardeş bana lâzımdı" deyince hafiye, "Efendim, bu içki satan bir adamdır. Biz buna (Sarı Bomba) deriz." Üstad Hazretleri, "Yok, yok .." diyerek onu susturuyor ve diğerine ders vermeye devam ediyor. "Seni duama dahil edeceğim. Yalnız sen fırsat buldukça farz namazlarını kılarsın. Hem camiye gitmeye lüzum yok. Dükkânının bir köşesinde kılarsın." diyor. Sonra hafiyeye dönerek. "Bende öyle bir kuvvet var ki (Eliyle işaret ederek) istesem bu şehrin altını üstüne getirebilirim." der. Sonra hafiyeyi bilmezlikten gelip, gûya onunla gizli ve enteresan bir mes'eleyi istişare ediyor. Neticede "Korku elimi tutmamış." diyor. Hafiy-ede bet beniz atıyor. İki ziyaretçi de dışarı çıkıyorlar.
16- Zübeyr Ağabey, üç sene sonra tekrar Afyon'a gittiğinde o içki satıcısı adamı, dükkânını manifatura mağazası yapmış ve beş vakit namazını kılıyor bulmuş.
17- Isparta'da bir hafiye, terzi Rüşdü Çakın Ağabeyi sık sık ziyaret ediyor ve onu yıldırmak için de: "Hafi-yeler takib ediyor, Üstadın yanına gitmeyelim." diyormuş. Rüşdü Ağabey de ona "Serçeden korkan, tarlasına arpa ekmesin." demiş
18- İhtilâlde Konya'da Zübeyr Ağabeyi üç dört hafiye takib ediyor. Dersaneye veya kardeşlarin evine gitmi-yor, bir otelde kalıyor. Takib edildiği halde bilmezlikten geliyor. Sabah namazında aşağıya inince otelciye camiye gideceğini söylüyor. Bağ içinden geçerek, eşyalarını alıp bir çuvala dolduruyor ve bir işleğe yükleyip bir çocukla buluşma yerine gönderiyor. Kendisi de bir kereste kamyonu ile gelerek eşyalarını alıp Ankara'ya gidiyor. Böylece hafiyeleri atlatıyor. Merhum Bayram Ağabey çıkarmış!
19- Üstad Hazretleri Zübeyr Ağabeye sormuş: "Benden evvel mi, sonra mı ölmek istersin?" Zübeyr Ağa-bey demiş: "Ben Üstadsız yaşayamam, evvel ölmek isterim." Üstad Hazretleri demiş: "Tenbel! Kabre girip yat-mayı, rahatını düşünüyorsun. Kalacaksın. Azab çekeceksin."
20- Üstad Hazretlerinin hizmetinde her birimiz bir iş yapardık. Birimiz leğeni, diğerimiz ibriği v.s. tutup bir şeyle meşgul olurduk ve hizmete ortak olurduk.
21- Emirdağı'na giderken arabada önde Zübeyr Ağabey'le Ceylan Ağabey, arkada da Üstad Hazretleri ile Sungur Ağabey oturuyor. Üstad Hazretleri, Sungur Ağabeye bir ara öndekileri gösterip "Bunların ikisi de şehid-dir." diyor. Seneler sonra Ceylan Ağabey şehid olunca, o ara Van'da bulunan Sungur Ağabey Zübeyr Ağabeye yazdığı mektubunda diyor: "Üstadımızın bir keramet-i gaybiyesi zâhir oldu!" Zübeyr Ağabey o zaman anlayamıyor. Çünkü, Üstadın dediğini o zaman işitmemiş. Sonra Sungur Ağabeye sorarak anlamış.
22- Üstad Hazretleri hatalarımızı toplar, biriktirir, sonra ufak dünyevi bir mes'eleyi bahane ederek şiddet ve hiddet eder. O ufak mes'eleden nefsimden bir i'tiraz gelirken, Üstad Hazretleri dedi: "Avukat gibi nefsini müdafaa ediyorsun. Nefsin seni aldatmış. Aklın taallûk etmiyor. Ruhunu feda etmişsin amma, nefsini feda etmiy-orsun!"
23- Üstad Hazretleri, Abdullah Ağabeye, mekteb dolayısı ile "Çok tevbe et!" dediği gibi, Zübeyir Ağabeye de, me'muriyetinden dolayı aynı şeyi söylüyor: "Çok tevbe et!" Merhum Bayram Ağabey çıkarmış!
24- Zübeyr Ağabey, Emirdağ'ında Üstad Hazretleri ile kıra çıktığında Üstadın arkasından giderken takke giymişmiş. O sırada Kaymakam araba ile arkadan geliyormuş. Dere üzerindeki köprüden geçerken Üstaddan çekinen kaymakam hiç ses çıkarmadan arkadan takib ediyormuş. Üstad Hazretleri ağır ağır yürüyor. Sonra iki jandarma ile Zübeyr Ağabeyi çağırtıyor ve diyor: "Neden şapka giymiyorsun?" "Kaymakam Bey dikkat et. Bir şapka 40-50 lira, takke bir kaç liradır. Güneş başıma vurmaması için yanımda bulunan takkeyi giydim." deyince "Sizinle konuşulmaz" diyor fakat mahkemeye veriyor. Bir kaç celse devam ettikten sonra insaflı bir hakim tayin edildiğinden beraet ediyor.
25- Üstad Hazretleri Emirdağ'ında bir gün zile basıp Zübeyr Ağabeyi çağırıyor: "Bir sepet bul, kapalı ol-sun." diyor. Zübeyr Ağabey sepeti bulup getiriyor. Üstad Hazretleri "Bu kitabları içine koy ve sıkı sıkı sar" diyor. Sepet hazır olduktan on dakika sonra bir zat geliyor. "Ben Çaldıran'dan geliyorum, Üstadı görmek istiyorum." diyor. Durumu bildirince Üstad Hazretleri: "Hemen gelsin" diyor. O zat içeri girer girmez Üstad Hazretleri: "Tam tam ... zamanında geldin kardeşim. Benim İran'da bir talebem var. Oranın büyük ülemasındandır. Bu sepeti ona verirsin." diyor ve biraz ders verdikten sonra adamı uğurluyor. (Kısa bir zaman sonra o adamın arkadaşı Üstadı ziyarete geldiğinde olanları anlatıyor.) Adamın iyi koşan bir atı varmış. Sepeti yükleyip yola çıkıyor. Sür'atle hududu geçerken jandarmalar ateş açıyor. Bir mermi dahi isabet etmiyor. Üstad Hazretlerinin talebesi olan İran'daki ülemayı buluyor ve emaneti veriyor.
26- Üstad Hazretleri bir gün kırdan dönerken, ayyaş bir adama ders verip ayrılıyor. Onları takib eden hafiye o adamı sıkıştırıyor. "Sana ne söyledi?" diyor. Ayyaş diyor: "Ben artık abdest alıp namaz kılacağım ve kötülüklerden vazgeçeceğim. Ona da hizmet edeceğim. Eğer ona ilişirseniz, bilirsin ben belâlı bir adamım"
27- Üstad Hazretleri bizi çağırır, odasına gidince " Ne için çağırdım, unuttum." derdi. Fakat otuz sene evvel te'lif ettiği eserin aslına bakmadan tashih eder. Ankara'da tab' esnasında tashihleri Ağabeyler okuyorken, Üstad Hazretleri yemek gibi bir meşguliyet ile beraber dinliyor ve bir kelime eksik ise düzeltttiriyor. Diyor ki "İmana dâir olmadığı için unutuyorum." (Tahiri ve Zübeyr Ağabeyler)
28- Üstad Hazretleri Ceylan Ağabeye dedi: "Senin hayatın uhrevidir. Dünyevi olsa da pek azdır."
29- Üstad Hazretleri Ankara'dan ayrılırken Menderes'e haber göndererek diyor: "Ben gidiyorum, Menderes benim peşimden gelsin" Üstadın vefatından sonra onun da ölmesi bu hakikatı isbat eder.