NUR DERSi - NUR DERSLERi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NUR DERSi - NUR DERSLERi


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
Konu Yazan GöndermeTarihi
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Ptsi Mart 16, 2009 11:19 am
Paz Mart 15, 2009 2:38 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:54 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:52 pm
Cuma Mart 13, 2009 1:50 pm
Perş. Mart 12, 2009 7:30 pm
Perş. Mart 12, 2009 11:55 am
Perş. Mart 12, 2009 11:53 am
Perş. Mart 12, 2009 10:53 am
Salı Mart 10, 2009 11:46 am
Paz Mart 08, 2009 10:41 pm
C.tesi Mart 07, 2009 4:18 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:29 pm
Perş. Mart 05, 2009 1:21 pm
Perş. Mart 05, 2009 11:12 am
Perş. Mart 05, 2009 12:34 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:32 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:31 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:28 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am
Perş. Mart 05, 2009 12:27 am

 

 Ziver Gündüzalp...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Mana-i Harfi
GaYYuR
GaYYuR
Mana-i Harfi


Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 30/01/09

Ziver Gündüzalp... Empty
MesajKonu: Ziver Gündüzalp...   Ziver Gündüzalp... Icon_minitimeCuma Ocak 30, 2009 7:29 pm

Son Şahitler 3.Cild s. 15



M. ZÜBEYİR GÜNDÜZALP


Hayatı İslâmın dert ve çilesi ile geçmiş bir alp eren


Nice nice büyük zatlar vardır ki; bunların, vefat edip de, dünyaya veda ettikten sonra kıymetleri bilinir. Hasretle, takdirlerle anılırlar. Bu büyükler yeraltına düşen çekirdekler gibidirler, ölümden sonra çiçek açarlar, yaprak açarlar, koku ve meyve vermeğe başlarlar. Bu bilinmez zatların, hayatları sanki ölümlerinden sonra başlar.

1971'de işte böyle bir zatı kaybetmiştik. İstanbul Fatih Camii'nde on bini aşmış insanın kıldığı cenaze namazından sonra eller ve başlar üzerinde Eyüb Sultan Kabristanı'na kadar götürülüp, buraya defnedilmişti.

Bu müstesna Kur'ân talebesi Ermenekli Mehmed Ziver Gündüzalp'ti. Üstad Bediüzzaman, Ziver, yani süs mânâsındaki ismi, büyük sahabilerden Zübeyir b. Avvam Hazretlerinin mukaddes ve mübarek ismiyle değiştirmişti.

Mehmed Zübeyir Gündüzalp, gündüzler gibi aydınlık bir alp erendi.

Mehmed Zübeyir Gündüzalp; bahadır bir İslâm fedâisi idi, ateşîn bakışlı, gür bıyıklı, Kafkas Kartalı İmam Şamil'in ruh ve edâsı ile dolu idi. Zaten neseben de, kendileri Kafkasyalıydı. İstiklâl Harbinin acı günlerinden sonraki Mütareke günlerinde Ermenek'te dünyaya gelen bu büyük insan 1971 yılının 2 Nisan Cuma günü vefat ederek aramızdan ebediyetlere intikal etmişti. Cuma günü olan vefat hadiseleri, Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin şu meâldeki hadislerini hatırlatır bana:

"Cuma günü veya gecesi ölen kimse, kabir azabından korunur."

Bu İslâm kahramanı, Ermenek yaylasında dünyaya teşrif etmişti. Bu yayladan Malazgirt'e, Niğbolu'ya, Mohaç'a gider gibi; Konya, Akşehir, İslahiye ve Urfa'ya gitmiş, buraların dostluk iklimlerinde yaşamış, daha sonraları Isparta'nın güller dünyasında, Emirdağ'ının nur dünyasında hayatlar sürmüştü. Üstadımızın âhirete teşrifinden sonra Urfa'da kalmıştı. 27 Mayıs'tan sonra mecburen çıkarıldığı Urfa'dan Ankara'ya gitmiş, bilahare son on yılını İstanbul'da geçirmişti. Yavuz bakışlı, çelik iradeli, kumandan edalı bu aziz zat, hayatının baharında bütün varlığıyla, bütün benliği ile Kur'ân'ın hizmetine koşmuştu. Nur yolunun dertlisi ve kara sevdalısı olmuştu.

1964'ün sonbaharında Eskişehir'de muhterem Abdülvahid Tabakçı'nın nur kokan hanesinde tanımıştım bu azizi. Lütufkâr alâkalarıyla üç gün misafiri olmakla şerefyâb olmuştum.

Açık alnı yılların izini taşıyan alın çizgileri ve yanlardan dökülmüş saçları.

Ciddiyet ve vakar dolu bir sima, gülmeyen fakat gülümseyen bir çehre.

Tane tane, sert ve yol gösteren kelimeler ve konuşmalar.

İslâmın yüce tarihindeki meseleleri, nurlardaki bahislerle birleştirilerek anlaştılar.



İslâm'ın dertlisi

Feregat ve fedakârlığın doruk noktasını ifade eden, şu mısraları müteaddit defalar, iri harlerle bana yazdırarak, odasına bir levha halinde asmıştı:

"Muarradır, feza-yı feyzimiz şeyn-i temennadan

Bize dad-ı ezeldir, zîrden, bâlâdan istiğna

Çekildik, neşve-i ümitten, tûl-u emellerden

Öyle mecnunuz ki; ettik vuslat-ı leyladan istiğna."


Kara sevda
Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara:

"Ben Risale-i Nur'larla insanların ve İslâmların imanını kurtarmaları için gece-gündüz çalışma diye bir kara sevda hastalığına tutulmuştum. Sizin tıbbiyenizde, doktorluğunuzda 'kara sevda' hastalığının ilacı ve tedavisi var mıdır?" diye sorular yöneltiyordu.

Uzun, ince, tığ gibi ve gerilmiş yay gibi bir vücut.

Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazır akıncı fedâilerin ruh halinde bir fedâi.

Daima düşünen, nurların tefekkür dünyasında yaşayan bir bahadır.

Düşman karşısında, İslâm askerlerinin önünde kılıç sallayan, Osmanlı paşaları gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.

Bahtsız insanların, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarıyla, evlerindeki tertemiz halıların üzerlerinde dolaşarak alıp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ın edası içinde, İstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim durakları arasında, kaldırımlarda bir yürüyüşü vardı ki... bazı görülen, yaşanan ve tadılan durumlarını, ne anlatmak ne de yazmak mümkün değildir!


Üstadın hizmetinde
Gençliğinin baharını, hayatının canlı zamanlarını, sıhhatinin en gürbüz günlerini, varını, yoğunu, hülasa herşeyini muazzez ve misilsiz bir İslâm dertlisinin derdine fedâ etmişti.

Günün birinde, Pakistan devlet adamlarından Ali Ekber Şah'ı, Emirdağ'dan yolcu etmek için; bu zatla birlikte on kilometre kadar yola iştirak ettikten sonra, Ekber Şah'la vedalaşırken, karşı istikametten gelen başka bir arabadan da, sevgili Kur'an talebesi Zübeyir Gündüzalp çıkagelmişti nurlu Üstadın yanına. Bu esnada Üstad şunları ifade ediyordu:

"Biz bir veziri uğurlamaya geldik, başka genç bir veziri de karşılamaya gelmişiz!"

Bu vedâ ve mülakattan sonra ise nurlu Üstad: "Hayır hayır, ben Zübeyir'i karşılamaya geldim!" diye düşüncelerini dile getiriyordu.


İki ermişin latifesi
Kur'ân'a hizmet yolunun gönüllü erlerinden olduğumuz günlerde İstanbul Fatih-Çarşamba-Beyceğiz semtindeki bir nur meclisinde cereyan eden tatlı bir hatırayı da, Mehmet Kaya namındaki gönül dostu, Nur talebesi şöyle anlatmaktadır:

Toplanan genç cemaatte Albay İbrahim Hulusi Yahyagil ve Zübeyir Gündüzalp ve Mustafa Sungur da bulunmaktadır. Merhum Hulusi Bey yapılan dersi hatıralarla izah ederken, Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimiz de, kapının yanında, her zamanki haliyle, diz üstü oturmuş, derin bir sessizlik ve huşu içinde Nur albayının derslerini dinliyordu. Ders esnasında Hulusi Bey, kendilerine dönerek:

"Hazret! Vaziyetin ve haletin ermişlere benziyor.." diye latif bir şaka yapınca, anında Zübeyir Gündüzalp, Albay Hulusî Beye şu latifeyle cevap veriyordu:

"Efendim, ermiş konuşuyor..."

Gerçek büyüklerin şaka ve latifeleri bile büyük ve latif olmaktadır. Çünkü ermişlerin bahçesi Kur'ân kokusu ve Medine sürmesiyle sürmelenmiştir.



"Yanmayan, yakamaz!"

Konuştuğu zamanlarda gür ve tok sesiyle, kesin ve keskin cümleler kullanırdı. Sözler ağzından vecizeler halinde dökülürdü.

Muhatabını ikna eden, ona yön veren, hedef gösteren cümle ve fikirler serdederdi.

İstanbul-Süleymaniye'nin aydınlık dershanesinde, Kirazlı Mescid'in saadet dünyasına, dünyanın çeşitli belde ve ülkelerinden birçok alim insanlar gelirdi. Bunlara tesadüf ettiğim üç insan tercümanlık yaparlardı. Bazen merhum Gündüzalp Ağabey öyle ateşli ve âhenkli bir şekilde anlatırdı ki; gelen yabancılar, Türkçe bilmedikleri halde, tercümanlar da, daha tercüme etmedikleri halde, gülerek, Zübeyir Gündüzalp, anlatmak istediği o ateşîn cümle ve mânâları anladıklarını söylerlerdi. Artık tercümeye lüzum olmadığını ifade ederlerdi. En ümitsiz günlerde ve zamanlarda kendisiyle görüşen İslâm alimleri yanından sevinçlerle, ümit ve şevkle ayrılırlardı. Hazret-i Mevlânâ'nın veciz bir ifadesini duymuştum. Büyük Celaleddin Rumi Hazretleri:

çok büyük bir gerçeği veciz şeklinde ifade buyurmuş.

İşte, Kafkasları'ın bu alperen insanı, Kafkas insanın Mücahid ruhunu alan bu insan inandığı kesin hakikatın Kur'ân gerçeğini öyle ifade ederdi ki; içindeki iman ateşini karşısındaki de duyardı. Kalbindeki iman ateşiyle konuştuğu kimseleri hemen yakardı.

Hayatı İslâmın dert ve çilesi ile geçmiş, davası yolunda birçok meşakkatler çekmişti. Meşakkatler karşısında yılmayan bir kimseydi. Kur'ân davasına bağlılığın müşahhas bir timsâli, sıddıkıyetin mümtaz bir ferdiydi.

"Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!" diyen Sahabilerin bu asırda fedakâr bir varisi, onlar gibi herşeyini Resulullahın nuruna ve bu nurun yayılmasına hizmet için fedâ eden, bir zatı, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmıştı, isim ve soy isim yapmıştı. Gündüzlerin, aydınlıkların ve Nur dünyalarının Gündüz Alp'iydi bu yiğit adam.

Genç yaşında ölmüştü. Henüz elli yaşını bile bulamamıştı. Yayınlanan mahkeme müdafaaları ve notlarından derlenen kitap ve kitapçıklar onun muhteşem şahiseyetini gösteren aynalardır. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykırışından korkarak, vurmalarını bırakırlardı. Öyle bir rehber şahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herşeyiyle yardımcı olur ve yol gösterirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ziver Gündüzalp...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ZÜBEYR GÜNDÜZALP'DEN hatıralar
» ZÜBEYR GÜNDÜZALP'DEN not defteri 1
» ZÜBEYR GÜNDÜZALP'DEN not defteri 3
» ZÜBEYR GÜNDÜZALP'DEN not defteri 5
» ZÜBEYR GÜNDÜZALP' hayatı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NUR DERSi - NUR DERSLERi :: RİSALE-İ NUR ÖZEL BÖLÜM :: SON ŞAHİDLER ANLATIYOR-
Buraya geçin:  
lemalarnuru@hotmail.com
Powered by phpBB © phpBB Group
Copyright © 2007 By Admin & Administrator
©PhPBB
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar