«Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derece­sinde kat’î iman etmişim ki, tagayyür etmiyor, mukad­derdir. Madem böyledir hak yolunda şehadetle öl­sem, çekinmek değil, iştiyakla bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum bir seneden fazla yaşa­mayı zor düşünüyorum. Zâhirî bir sene ömrü, şehadet vası­tasıyla kazanılan hadsiz bir ömr-ü bâkiye tebdil etmek, benim gibilerin en âli bir mak­sadı, bir gayesi olur.» (Mektubat sh: 424)
«Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksat yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir ku­man­danı hük­münde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.» (Sözler sh: 24)
«Eğer insan enâniyetine istinad edip, hayat‑ı dün­yevi­yeyi gaye-i hayal ederek, derd-i maişet içinde, mu­vakkat bazı lezzetler için çalışsa, ga­yet dar bir daire içinde boğu­lur, gider. Ona ve­ri­len bütün cihazat ve âlât ve letâif, ondan şikâ­yet ederek haşirde onun aleyhinde şeha­det edeceklerdir ve dâvâcı olacaklardır. Eğer kendini mi­safir bilse, misafir olduğu Zât-ı Kerîmin izni dairesinde sermaye-i ömrünü sarf etse, öyle geniş bir daire içinde uzun bir hayat-ı ebediye için güzel çalışır ve teneffüs edip istirahat eder, sonra âlâ-yı illiyyîne kadar gidebilir.» (Sözler sh: 323)
«Kur’ân hakikî bir şakirdine Cennet-i ebediyeyi dahi gaye-i maksat yaptırmadığı halde, bu zâil, fâni dün­yayı ona gaye-i maksat hiç yapar mı?» (Lem’alar sh: 118)
«Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, za­hiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemde­dir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye ciddî mütevec­cih ise, saadet-i dâreyne maz­hardır. » (Sözler sh: 39)
«Dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uh­revî ame­line bir sebep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz aranılsa, sırr-ı ihlâsı bo­zar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 86)