«Hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuv­vete bedel “hakkı” kabul eder. Gayede menfaate be­del “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder.» (Sözler sh: 133)
«Kur’ân’ın tilmizi ise, yalnız liveçhil­lah ve rıza-yı İlâhî için ve fazilet için o derece nefsinin menfaatin­den tecerrüd eder ki, Cennet-i ebediyeyi dahi hakikî mak­sat ve gaye-i ibadet yapmaz. Nerede kaldı ki, bu dünya-yı zaile­nin fâni olan menafii onu, hakikî maksat ve gayesinden çevirsin.» (Nur’un İlk Kapısı sh: 93)
«Cennetin bütün letâif ve mehâsini ve lezâizi ve niamâtı bir cilve-i rahmeti olan bir Zâtın nazar-ı mu­hab­betini kendine celbe çalış­mak ne kadar mühim ve âli bir maksat olduğu bilbedâhe anlaşılır. Madem, nass-ı ke­lâmıyla, Onun muhabbetine, yalnız ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (a.s.m.) ile mazhar olunur elbette ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (a.s.m.) en büyük bir maksad-ı in­sanî ve en mü­him bir vazife-i beşeriye olduğu tahak­kuk eder.» (Lem’alar sh: 59)
«Bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.» (Lem’alar sh: 160)
«Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-yı İlâhîye ba­kar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır. Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olma­mak, hem kasten istenilmemek şar­tıyla, dünyaya ait fay­dalar ve kendi ken­dine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münâfi ol­maz. Belki zayıflar için müşevvik ve mürec­cih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve menfaatler o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa, o ubudiyeti kısmen iptal eder.» (Lem’alar sh: 131)
«Rıza-yı İlâhî kâfidir. Eğer o yâr ise, her­şey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işte, böyle amel-i uhrevîde illet ise, o ameli iptal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlâsı kı­rar. Eğer müşev­vik ise saffetine izale eder. Eğer sırf alâmet-i mak­buliyet olarak, istemeye­rek, Cenab-ı Hak ihsan etse, o amelin ve il­min insanlarda hüsn-ü tesîri namına kabul etmek gü­zeldir ki, buna işarettir. Said» (Barla Lâhikası sh: 78)